imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0 imagen-0

Müzeler & Dini Mekanlar & Arkeoloji & Tarih

none

ANITKABİR ATATÜRK VE KURTULUŞ SAVAŞI MÜZESİ


Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 tarihinde vefat etmiştir. Atatürk’ün naaşı 19 Kasım 1938 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda top arabasına konularak Sarayburnuna getirilmiştir. Naaş burada önce Zafer torpidosuna daha sonra Yavuz Zırhlısına konmuştur. Yavuz zırhlısı İzmit Mayın İskelesine yanaşmış ve cenaze buradan sağlığında yurt gezilerinde kullandığı ve şu anda Ankara Gar Binası’nda korunan Beyaz Trene konmuş ve Ankara Garı’na taşınmıştır. Günümüzde Anıtkabir’in Barış Kulesi’nde korunan top arabası ile II. TBMM önüne oradan da devlet töreni ile Etnografya Müzesi’ne taşınarak 21 Kasım 1938 tarihinde Müze’de kendisine ayrılan yere defnedilmiştir. Atatürk’ün naaşı burada 15 yıl boyunca kalmış, bu arada da Türk Ulusu ona bağlılığının simgesi olarak “Burada çok güzel bir anıt mezar olur” sözünden hareketle kendisine Rasattepe adı verilen tepede bir anıt mezar -Anıtkabir- hazırlamıştır. Anıtkabir; Anıt Bloğu ve Barış Parkı’ndan oluşmaktadır. Tandoğan Kapısı’ndan girildiğinde Barış Parkı içinden yürünerek Anıt Mezara uzanan yolun iki yanında 24 Oğuz boyunu temsil eden 24 aslan heykeli yer almaktadır. Şeref Salonu’nun zemini ve duvarları renkli mermerlerle kaplıdır. Düz tavan 16. ve 17. yüzyılların halı ve kilim desenlerinden oluşan mozaiklerle süslenmiştir. Tek parça kırmızı mermerden yapılan Atatürk’ün sembolik lahdi sadedir. Mezar Odası ise Şeref Salonu’nun altında yer almaktadır. Anıtkabir içinde her biri değişik konuları işleyen, girişten itibaren simetrik olarak yerleştirilmiş İstiklal, Hürriyet, Mehmetçik, Zafer, Barış, 23 Nisan, Misak-ı Milli, İnkılâp, Cumhuriyet ve Müdafaa-i Hukuk olarak 10 adet kule bulunmatadır. Misak-ı Milli kulesinin kapısından girilen Müze, 21 Haziran 1960 tarihinde Anıtkabir Atatürk Müzesi adıyla açılmıştır. 26 Ağustos 2020 tarihinden itibaren müze, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi adını almıştır.

Rahmi M. Koç Müzesi Ankara’nın ilk sanayi müzesidir. Müze iki ana bölümden oluşmaktadır: Çengelhan ve Safranhan. Hanlar, Ankara Kalesi’nin hisar kapısının karşısında, eskiden Atpazarı olarak anılan mevkide, bedestenlerin yakınlarına konumlandırılmıştır. Dönemin en büyük dört hanından biri olan Çengelhan, çok sayıda oda ve ‘develik’ kısmı ile hizmet vermiştir. Safranhan’ın 1511 yılında yaptırıldığı ve tipik bir Anadolu kervansarayı olarak kullanıldığı bilinmektedir. Ankara’da sof ticaretinin bitmesinden sonra önemini yitiren Safranhan Osmanlı Devleti’nin son dönemleri ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında cezaevi olarak kullanılmıştır. Müze toplam olarak 32 odada denizcilikten karayolu taşımacılığına, havacılıktan tıbba kadar pek çok sanayi kolunun geçmişini gözler önüne seren 4.000’den fazla nesne ile ziyaretçilerini karşılar. Nesneleri büyüklükleri açısından ise küçük modellerden, buhar motorlarına ve klasik otomobillere kadar uzanan zengin bir çeşitlilik gösterir.

Roma Dönemi’nin en önemli yapılarından biri olan Augustus-Roma Tapınağı, Galatia eyaletinin İmparator Augustus (M.Ö.27-M.S.14) tarafından Roma İmparatorluğu’na katılmasından sonra, yeni eyalet merkezi olan Ankara’da (Ankara) İmparator Augustus ve kentin yerel tanrıçası Roma’ya ithaf edilerek inşa edilmiştir. Tapınak, 6. yüzyıl başlarında Bizanslılar tarafından kiliseye çevrilmiştir. 1427-1428 yılların'da ise Hacı Bayram Veli Camii, tapınağın kuzeybatı köşesine bağlantılı olarak inşa edilmiştir. Zaman içerisinde değişikliklere uğrayan Cami ve hemen yanı başında bulunan türbe hâlen başkentin en önemli ibadet yerlerinden biridir. 1834 yılında cellanın (Naos: Halkın ibadet ettiği kısım) kuzeybatı duvarının büyük bir bölümü tahrip edilmiş olmasına karşın, pronaos, büyük kapı, cella ile tapınak günümüze kadar büyük oranda korunabilmiştir. Roma İmparatoru Augustus’un (M.Ö. 27-M.S. 14) ölümünden sonra “Res Gestae Divi Augusti” (Tanrılaşmış Augustus’un Yaptığı İşler) yazıtı Ankara Augustus-Roma Tapınağı’nın duvarlarına iki dilde ve kırmızı boyalı olarak yazılmıştır. Tarihçi ve dil bilimci T. Mommsen yazıtı “Yazıtlar Kraliçesi” olarak adlandırmıştır.

1963 yılında yaklaşık 250 nüfuslu bir köyde kurulan Gordion Müzesi, 1990’lı yıllarda eklenen depoları, laboratuvarı, görüntü ve bilgilendirme salonu, açık ve kapalı teşhiri, açıklama bilgileri ile Türkiye’nin önemli müzelerinden birisidir. Başta Gordion kazılarından olmak üzere, Polatlı ilçesi civarından derlenen eserlerden kronolojik bir sergileme sunan müze, 2000 yılında Avrupa’da Yılın Müzesi Yarışması’nda finale kalmıştır. Müze’de sergilenen eserler arasında Eski Tunç Çağı’ndan başlayarak Orta ve Geç Tunç çağlarına, Erken Frig Çağı’na ait çanak çömlekler, Erken Demir Çağı’na ait kabartmalı ortostatlar, yine Erken Frig Çağı’na ait demir aletler yer alır. Polatlı ilçesinin Yassıhöyük köyünde yer alan Gordion Ören Yeri ilk olarak M.Ö. 3000 yılı sonlarında iskân edilmiştir. Antik kentte sırayla Hititler, Frigler, Persler ve Romalılara ait olmak üzere çeşitli yerleşim tabakaları bulunmuştur. Antik Gordion kentindeki yığma mezarların en büyüğü Kral Midas’a ait olduğu düşünülen Midas Mezarı olup 300 metre çapı ve 55 metre yüksekliği ile Anadolu üzerindeki ikinci büyük yığma mezardır. Gordion antik kentindeki diğer mezarlardan en önemlisi M.Ö. 700 yıllarında yapıldığı sanılan bir mezardır.

Müze binası, Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından Namazgâh Tepesi’nde 1927 yılında inşa edilmiştir. I. Ulusal Mimarlık döneminin (1908–1930) en güzel örneklerinden olan bina, Türk Ocakları Merkez Binası olarak projelendirilmiştir. 1980 yılında restore edilerek hizmete giren Müze, kısa zamanda çağdaş müzeciliğin gerektirdiği tüm fonksiyonlara ve hizmetlere sahip bir kurum hâline gelmiştir. Osman Hamdi Bey’in Silah Taciri, V. Vereshchaing’in Timur’un Mezarı Başında, Fausto Zonaro’nun Genç Kız Portresi, Emel Cimcoz Korutürk’ün Gaziye Şükran tabloları müzenin ilk yapıtları arasında yer almaktadır. Milli Kütüphane kurucusu Adnan Ötüken’in aldığı tablolardan bir kısmı restore edilerek müze koleksiyonuna eklenmiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde plastik sanatların halk arasında yaygınlaşması ve sanatçıların desteklenmesi amacıyla 1939 yılından itibaren yapılmaya başlanan ve devlet resim ve heykel sergilerine katılan sanatçıların eserlerinin bazıları, kurulan seçici kurul tarafından müze koleksiyonuna alınmıştır. Satın alma yoluyla eklenen eserler Türk plastik sanatının geçirdiği evreleri gösterir ve bu alanda çalışan araştırmacıların ihtiyaçlarına cevap verir. Müze bünyesinde güzel sanatlar galerileri, bir yenileme atölyesi, teşhir salonları, şark salonu, konser-tiyatro salonu, yönetim bölümü ve depolar yer alır. Orkestra çukuru bulunan sahnesi operet temsillerine uygundur.

15 Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişiminde yaşanan olayları gözler önüne sermek amacıyla 15 Temmuz 2021’de açılan 15 Temmuz Demokrasi Müzesi farklı konseptlerden oluşan 8 salondan oluşmaktadır. Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi karşısında inşa edilen 15 Temmuz Demokrasi Müzesinin 8 salonu: “Türkiye’de ve dünyada darbeler”, “Bir mermi tehdidi”, “Karanlığa atılmak”, “En uzun gece”, “İz bırakanlar”, “Sela”, “Şehitlere saygı” ve “Demokrasi nöbetleri” başlıkları altında ziyarete açılmıştır. Müzenin ilk bölümünde Türkiye ve dünyadaki darbeler yazılı ve görsel olarak aktarılmaktadır. Salonlarda; darbe süreci videolar ile canlandırılmakta, darbe girişimine direnenler arasında şehit olanların hikâyeleri, biyografileri ve fotoğrafları sergilenmektedir.

Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Atpazarı olarak adlandırılan semtte, Ankara Kalesi’nin dış duvarının güneydoğu kıyısında yeni işlev verilerek düzenlenmiş iki Osmanlı binasından oluşmaktadır. Mahmut Paşa Bedesteni’nin Fatih Dönemi baş vezirlerinden Mahmut Paşa tarafından 1464–1471 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Kurşunlu Han ise Fatih Dönemi baş vezirlerinden Mehmet Paşa’nın İstanbul’un Üsküdar ilçesindeki imaretine vakıf olarak yaptırılmıştır. 1881 yılındaki yangından sonra terk edilen her iki yapı daha sonra Atatürk’ün isteği ile Anadolu’dan toplanan eserleri sergilemek amacıyla uzun yıllar süren yenileme çalışmaları sonucunda 1921 yılında müzeye dönüştürülmüştür. Bugün kendine özgü koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde Anadolu arkeolojisi, Paleolitik Çağ’dan başlayarak günümüze kadar Osmanlı Devri’nin bu tarihî mekânlarında kronolojik bir sırayla sergilenmektedir. Anadolu Medeniyetleri Müzesi 19 Nisan 1997 tarihinde İsviçre’nin Lozan kentinde 68 müze arasından birinci seçilerek ‘’Yılın Müzesi’’ unvanını elde etmiştir.

Türkiye’de müze binası olarak yapılan ilk yapıdır. Halktan toplanan eserlerle 18 Temmuz 1930 tarihinde halkın ziyaretine açılmıştır. 1938 yılında Atatürk’ün vefatından sonra, müzenin iç avlusu 15 yıl süreyle Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun geçici istirahatgâhı olmuştur. Etnografya Müzesi Anadolu’nun Türk-İslam Dönemi’ne ait eserlerinin sergilendiği bir müzedir. Salonlarında sırasıyla, giyim-kuşam, işleme, takı, kına gecesi konulu sergi, damat tıraşı konulu sergi ile hamam kültürü konulu sergiler bulunur. Anadolu’nun çeşitli yörelerine ait dokuma örnekleri (halı-kilim), maden sanatı örnekleri ve bakırcılığa ait araç ve gereçler, kahve kültürü konulu sergi, kaşıklar, Türk odası ve sünneti töreni konulu sergiler ile Türk çini, seramik, cam, silah, yazma eserler, levhalar ve Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait seçkin ahşap eserler yer almaktadır. Ayrıca Besim Atalay koleksiyonuna ait eserlerden oluşan bir teşhir salonu bulunmaktadır.

Ulus Meydanı’ndan Yıldırım Beyazıt Meydanı’na uzanan Çankırı Caddesi üzerinde yer alır. İki bölümden oluşan hamamın spor salonu dört tarafı revaklarla çevrilmiş, yaklaşık kare planlı büyük bir alandır. Soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümleri spor salonuna bir bütün olarak bağlıdır. Çeşitli avlular, külhan olarak adlandırılan ocaklar, servis kısımları ve su depoları ile yapı anıtsal bir bütün hâline getirilmiştir. Hamamın bugün görülebilen kalıntıları alttaki ısıtma katları ile servis kısımlarıdır. Kazılar sonucunda ele geçirilen sikke ve yazıtlar ile korint başlıkları gibi mimari buluntulardan yapının İmparator Caracalla Dönemi’nde (211 – 217) inşa edildiği ve Bizans Dönemi’nde de onarılarak kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır. Son yıllarda kısmen restore edilmiş olan Roma Hamamı’nın spor salonunda bugün Roma Devri Ankarası’ndan toplanmış olan yazıtları kapsayan zengin bir koleksiyon sergilenmektedir.

Ulucanlar Cezaevi 1925 yılında kurulmuş olup, 2006 yılında mahkumların Sincan Cezaevine aktarılması ile kapatılmıştır. 2011 yılının Haziran ayında ise Altındağ Belediyesi tarafından onarılan bina müze olarak ziyarete açılmıştır. Ulucanlar Cezaevine girmiş tutuklu ve hükümlülerin ayrıntılı bilgileri, ailelerinden temin edilmiş özel eşyaları ve cezaevinde iken çekilmiş fotoğraflarının sergilendiği mekânlar bulunmaktadır. Ayrıca mahkumların eğitim gördüğü derslikler ve ürettikleri el işi ürünler de Müzede sergilenmektedir.

Bina 1923 yılında Mimar Vedat Tek tarafından Cumhuriyet Halk Fırkası toplantı yeri olarak tasarlanmış ve inşa edilmiştir. Ancak, I. TBMM binası yeterli gelmeyince bu binanın işlevi değiştirilerek Meclis binası olarak düzenlenmiş ve 18 Ekim 1924 tarihinde II. TBMM binası olarak hizmete açılmıştır. Müze’de 36 yıllık dönemde görev yapmış olan ilk üç Cumhurbaşkanı; Mustafa Kemal Atatürk, Mustafa İsmet İnönü ve Mahmut Celal Bayar’ın kişisel eşyalarının sergilendiği odalar yer almaktadır. Yapı, Selçuklu ve Osmanlı bezeme motiflerinin yer aldığı ahşap tavan süslemesi, kemerler, saçaklar ve çinileri ile dönemin mimari özelliklerini yansıtmaktadır. Binanın ön kısmı onarım ve yenilemelerden sonra düzenlenerek 30 Ekim 1981 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır

Ulus’ta Augustus Tapınağı bitişiğinde yer alan Hacı Bayram Veli Cami, 1427–1428 yılları arasında Hacı Bayram Veli tarafından yaptırılmıştır. Uzunlamasına dikdörtgen planlı, taş kaideli, tuğla duvarlı, kiremit çatılı yapı, Selçuklu mimari stilinde inşa edilmiş, Mimar Sinan tarafından onarılmıştır. Türbesinin güneydoğu duvarında yükselen iki şerefeli minaresi kare planlı, taş kaideli ve silindirik tuğla gövdelidir. Alçı mihrabı yerden tavana kadar yükselir. İç duvarları, alt pencerelere kadar Kütahya çinileri ile süslenmiştir. Hacı Bayram Veli’nin türbesi, Cami’nin güney duvarına bitişik bir durumda yer alır.

Samanpazarı semti Anafartalar Caddesi üzerinde Daracık köşesinde yer alır. Taş duvarlı, arada üçer tuğla sıralı, kubbesi kurşun kaplı Klasik Osmanlı camilerindendir. Kitabesi olmayan caminin planı kare mekân üzerine kurulmuş olup merkezî kubbelidir. Son cemaat yeri bulunmakla birlikte ahşap minber yan aynalıklarla dikdörtgen panolarla bölünmüştür. 16. yüzyıla tarihlenmiştir.

1944 yılında alınan bir kararla başlatılan cami yaptırma programında mimarlar Hüsrev Tayla ve Fatin Uluengin’in projeleri 1967 yılında uygulamaya konmuştur. 1981 yılında Türkiye Diyanet Vakfı’na devredilen proje, 28 Ağustos 1987 yılında dönemin başbakanı Turgut Özal tarafından Cami’nin açılışı yapılarak tamamlanmıştır. Kocatepe Camii, yüksek bir platform üzerinde fevkanî olarak inşa edilmiş olup alt kısmında bir konferans salonu, kütüphane, gasilhane, otopark, büyük bir ticaret merkezi ve idari bölümler yer almaktadır. Cami içinde fil ayakları ve mahfil cepheleri Konya traverteniyle kaplanmış, merdiven yan şebekeleri, balkonları ve mahfil korkulukları Afyon mermerinden yapılmıştır. Cami’nin hat yazılarında birçok sanatçı çalışmıştır. Ana salonda büyük bir avize bulunmaktadır.

Azize Tereza Latin Katolik Kilisesi, Ankara’nın Ulus semtinde, Kardeşler Sokak’ta hizmet vermektedir. Kilise binasının en önemli parçası, birinci katında bulunan ve 2002 yılında tüm parçaları ile restore edilen şapeldir. Ana mozaik Kapadokya kiliselerinden esinlenilerek Fransız artist Hervè Vital tarafından yapılmıştır. Ana mozaiğin sağ tarafında iki büyük kral; Mesih’in onun soyundan geleceği vaat edilen Davut ve Kutsal Tapınağı yapan Süleyman tasvir edilmiştir. Sol tarafta kollarında Çocuk İsa ile Kutsal Bakire, sağ tarafta bir elinde İncil’i tutan ve diğeriyle kutsayan Mesih bulunmaktadır. Madeleine Diener tarafından yapılmış haçın kalbinde Efkaristiya gizemi anlatılmaktadır. Şapelin ışığı, sütunların yan tarafındaki vitraylara bağlıdır. Bu vitrayların altısı, 1914 yılında D.P. Dagrant tarafından Bordeaux’da yapılmıştır.

Ankara Kalesi’nin güneyindedir. Zaviye binası duvarında Aslan heykeli bulunmaktadır. 1290 yılında Ahi Hüsammeddin ve kardeşi Ahi Hasaneddin tarafından yaptırılmıştır. Boyuna dikdörtgen planlı, minareli ve sivri kurşun kaplama sivri çatılı olan Cami’nin üç kapısı vardır. Minaresi sekiz köşeli bir pabuç kısmı üzerinde kalın yuvarlak gövdeli olup yer yer gök mavisi ve lacivert çinilerle süslenmiştir. Sütun başlıkları Roma Dönemi’ne aittir. Anadolu Selçuklu Dönemi’nin en güzel mihraplarından birine sahiptir. Ahşap minberin ustası Mehmed b. Ebu Bekir’dir. İnşa kitabesi çalınmıştır. Türbesi ve zaviyesi, Cami’nin kuzey doğusundadır. Zaviye bahçesinde bulunan türbe, kare planlı, sekizgen kasnaklı, piramidal külahlıdır. Türbede 1350 yılında vefat eden Ahi Şerafeddin ile ataları ve aile üyeleri defnedilmiştir. Ahi Şerafeddin’in mezarı üzerinde bulunan ahşap sanduka Etnografya Müzesi’nde sergilenmektedir.

Battal Gazi’nin babası olduğu söylenen Hüseyin Gazi’nin 9. yüzyıl sonları ile 10. yüzyıl başlarında yaşadığı tahmin edilen bir evliya olduğu düşünülmektedir. Türbe’nin Horasan erenleri tarafından yaptırıldığı değerlendirilmektedir. Muhteşem bir Ankara manzarasına sahip Türbe 1378 yılında tadilat görmüştür. Evliya Çelebi 1648 yılında Ankara’ya gelişinde türbeyi ziyaret etmiştir. Türbe’ye Ankara dışından da pek çok ziyaretçi gelmektedir.

Celvetî Şeyhi Taceddinzade Mustafa Efendi tarafından 17. yüzyılda yaptırılan dergâh, Sultan Abdülmecid zamanında onarım görmüştür. Onarım belgelerinde yapının; mescid, dergâh, türbe ve derviş odalarından oluştuğu yazmaktadır. 1892’de Sultan II. Abdülhamid Dönemi’n de cami, minare ve türbe yıkılarak yeniden inşa edilmiştir. Yapı, Ankara yöresine mahsus andezit taşıyla inşa edilmiş olup dikdörtgen planlıdır. Şair Mehmed Âkif Ersoy 1921 yıllarında İstiklâl Marşı’nı binanın selamlık bölümünde kaleme almıştır. 1949 yılında Mehmed Âkif Ersoy Müzesi olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır. Müze’de Mehmet Akif Ersoy’a ait cep saati, gözlük, tesbihi, tüfek ve balmumu heykeller teşhir edilmektedir.

Çamlıdere’nin kurucusu ve İslâm halifesi Hz. Ömer’in (R.A.) soyundan olduğu söylenen, 14. ve 15. yüzyılda yaşamış Şeyh Ali Semerkandi’nin türbesi, aynı adla anılan bir parkın içerisindedir. Yığma taş duvarlı yapı, kiremitle örtülüdür. Yapı kare plânlıdır. Giriş kapısının tam karşısında Şeyh Ali Semerkandi’nin çam ve gürgen ağaçları ile yenilenmiş, büyükçe bir sandukası yer almaktadır. Ayrıca girişin sağında yedi adet, solunda üç adet olmak üzere, müritlerine ait on adet ahşap sanduka bulunmaktadır. Yapının beden duvarları moloz taş, pencerelerin, giriş kapısının söveleri ve üzerindeki üçgen alınlık ile yapı bedeninin köşeleri düzgün kesme taş ile örülüdür. Yapıya üçgen alınlıklı taş söveli, çift kanatlı ahşap bir kapı ile girilir. Yapının tavanı ahşap kaplıdır. Sekizgen tavan formunun içerisinde dairesel formlu ahşap tavan göbeği yer alır. İç mekân duvarları sıvalı ve beyaz badanalıdır. Park alanında sosyal tesisler, cami, ve Şeyh Ali Semerkandî Müzesi bulunmaktadır. Parkın yakınlarında Aluçdağı Tabiat Parkı, Çamkoru Tabiat Parkı ve Çamlıdere ilçe merkezi yer almaktadır.

Ulus’ta, eski Defterdarlık ve Valilik binası arasındaki küçük meydanda bulunmaktadır. Kare bir kaide üzerinde, tuğla malzeme kullanılarak üst üste konmuş dairelerden oluşan silindirik gövdeli sütun, Bizans Dönemi korint başlığı ile sona erer. Sütun’un M.S. 362 yılında İmparator Julianus’un Ankara’yı ziyareti anısına dikilmiş olduğu düşünülmektedir.

1982 yılında keşfedilmiş olan Ankara Roma Tiyatrosu’nun, 15 Mart 1983 tarihinde kazı çalışmaları başlatılmıştır. Kurtarma kazıları, Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü tarafından 1986 yılına kadar sürdürülmüştür. M.S. II. yüzyılın başlangıcına tarihlenen tipik bir Roma tiyatrosunun kalıntılarında; Tonozlu parados, döşemeli orkestra, seyirci oturma yerleri kavea ile sahne odasından scene arta kalan temel ve duvarların yanı sıra birçok heykel ve parçaları ortaya çıkarılmıştır.

Ankara’ya hâkim bir tepenin üzerinde kurulmuş olan ve zaman içinde kentin simgesi hâline gelmiş Ankara Kalesi’nin ilk yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. M.Ö. II. yüzyılda Galatlar zamanında var olduğu bilinen Kale, Romalılar Dönemi’n de onarım görmüştür. İç ve dış kale olmak üzere iki kısımdan oluşan yapının iç surları büyük bir olasılıkla 7. yüzyılda Bizanslılar tarafından inşa edilmiştir. Arap saldırıları sırasında çok tahrip olan Kale’nin surları 9. yüzyılda Bizanslılar tarafından yeniden onarılmıştır. Dış surların ne zaman eklendiği kesin olarak saptanamamıştır. Kale, 1073 yılında Selçukluların eline geçmiş, Osmanlı Dönemi’nde çeşitli onarımlar görmüş, son yıllarda yapılan yenileme çalışmalarıyla sağlamlaştırılmıştır. Dış kalede dörtgen şeklinde 20 kule bulunmaktadır. Batıda “Dış Kale Kapısı” ve güneyde “Hisar Kapısı” olmak üzere iki kapısı vardır. Hisar Kapısı’nın üzerinde İlhanlılar Dönemi’ne ait 1330 tarihli Farsça bir yazıt bulunmaktadır. Şekil olarak dikdörtgeni andıran iç kale, kısmen Ankara taşı, kısmen de karışık malzemeden yapılmıştır. İç kale, yükseklikleri 14–16 metre arasında değişen beşgen şeklinde 42 kuleden oluşmaktadır. Kale içindeki Osmanlı Dönemi’nden kalan Ankara evleri ve Alaaddin Camii hâlen ayaktadır (1197).

Çeltikçi kasabası Hamam Deresi yamacında bulunan Alicin Manastırı’na ulaşım, Kızılcahamam-Güdül karayolundan sağlanmaktadır. Dik bir yamaca kaya kütlesi oyularak inşa edilen manastıra vadi tabanından tırmanarak çıkmak mümkündür. Sümela Manastırı’na benzeyen yapı, çakıltaşı ve tuğladan yapılmıştır. Mimari olarak Bizans Dönemi olduğu değerlendirilmektedir.

Güdül ilçesi Güneyce Mahallesi’nde Kötü Hamam mevkiinde bulunmaktadır. Bölgede 400 metrekarelik bir alanda Anadolu Medeniyetleri Müzesi tarafından yapılan kazılar sonucu bulunan kalıntıların kayıp antik kent Mnizos’a ait olduğu tahmin edilmektedir. Geç Antik Çağ Dönemi’ne ait olduğu değerlendirilen kalıntıların büyük bir termal kompleks olduğu tahmin edilmektedir.

Değirmenyolu köyü sınırında bulunan Parnassos Antik Kenti’nde, Anadolu Medeniyetleri Müzesi tarafından 2010 yılında kurtarma kazısı gerçekleştirilmiştir. Kazı çalışması ile ortaya çıkan Erken Bizans Dönemi bir kilisenin naos bölümünün zemin mozaiği üzerinde bulunan kitabeden, 469–470 yıllarında inşa edildiği anlaşılmaktadır. Anadolu’dan Kudüs’e uzanan, Hristiyanlığın hac yolu üzerinde inşa edilen kilisede Roma-Bizans sikkeleri bulunmuştur. Parnassos kenti hem yukarıda değinildiği gibi hac yolu üzerinde önemli bir durak olması hem de bir piskoposluk merkezi olması nedeni ile antik dünya için önemli bir kent konumundadır. Kitabeden öğrenildiği kadarıyla Longinus adındaki Parnassoslu kişi ise kilisenin mali işlerinden sorumludur. Parnassos tarihi için şimdilik ilk olan bu kitabe, daha önce arkeolojik olarak araştırılmamış kentin geçmişi hakkında bize önemli bilgiler vermektedir. Kilisenin inşa edildiği dönem Bizans İmparatoru I. Leon’un (457-474) hükümdarlık dönemine denk gelmektedir.

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 tarihinde vefat etmiştir. Atatürk’ün naaşı 19 Kasım 1938 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda top arabasına konularak Sarayburnu’na getirilmiştir. Naaş burada önce Zafer torpidosuna daha sonra Yavuz zırhlısına konmuştur. Yavuz zırhlısı İzmit Mayın İskelesi’ne yanaşmış ve cenaze buradan sağlığında yurt gezilerinde kullandığı ve şu anda Ankara Gar Binası’nda korunan Beyaz Trene konmuş ve Ankara Garı’na taşınmıştır. Günümüzde Anıtkabir’in Barış Kulesi’nde korunan top arabası ile II. TBMM önüne oradan da devlet töreni ile Etnografya Müzesi’ne taşınarak 21 Kasım 1938 tarihinde Müze’de kendisine ayrılan yere defnedilmiştir. Atatürk’ün naaşı burada 15 yıl boyunca kalmış, bu arada da Türk Ulusu ona bağlılığının simgesi olarak “Burada çok güzel bir anıt mezar olur” sözünden hareketle kendisine Rasattepe adı verilen tepede bir anıt mezar Anıtkabir hazırlamıştır. Anıtkabir; Anıt Bloğu ve Barış Parkı’ndan oluşmaktadır. Tandoğan Kapısı’ndan girildiğinde Barış Parkı içinden yürünerek Anıt Mezara uzanan yolun iki yanında 24 Oğuz boyunu temsil eden 24 aslan heykeli yer almaktadır. Şeref Salonu’nun zemini ve duvarları renkli mermerlerle kaplıdır. Düz tavan 16. ve 17. yüzyılların halı ve kilim desenlerinden oluşan mozaiklerle süslenmiştir. Tek parça kırmızı mermerden yapılan Atatürk’ün sembolik lahdi sadedir. Mezar Odası ise Şeref Salonu’nun altında yer almaktadır. Anıtkabir içinde her biri değişik konuları işleyen, girişten itibaren simetrik olarak yerleştirilmiş İstiklal, Hürriyet, Mehmetçik, Zafer, Barış, 23 Nisan, Misak-ı Milli, İnkılâp, Cumhuriyet ve Müdafaa-i Hukuk olarak 10 adet kule bulunmaktadır. Misak-ı Milli kulesinin kapısından girilen Müze, 21 Haziran 1960 tarihinde Anıtkabir Atatürk Müzesi adıyla açılmıştır. 26 Ağustos 2020 tarihinden itibaren müze, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi adını almıştır.

Müze kütüphanesi “Avrupa Birliği Destinasyon Ödülü” kazanmış olan Ankara’nın Hamamönü semtinde, eski Ankara Evleri’nin mimarisini ve kültürel dokusunu yansıtan iki katlı bir binada hizmet vermektedir. İstiklal Marşı’nın 90. kabul yıldönümü olan 12 Mart 2011 tarihinde açılmıştır. Kütüphane hem Mehmed Âkif’e ait eşyaların sergilendiği bir müze hem de şairin yazmış olduğu ve kendisi hakkında yazılmış olan kitapların bulunduğu bir mekân olarak düzenlenmiştir. Kütüphane-müze koleksiyonunda Milli Mücadele ve Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili kitaplar, Ankara ili ve ilçelerini konu alan kent kitaplığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın çıkarmış olduğu yayınlar yer alır. İmzalı kitaplar, edebiyat alanında ödül almış kitaplar, Türk edebiyatı eserlerinin Türkçe dışındaki dillerde yayımlandığı eserler, edebiyat kuramıyla ilgili kitaplar, dilbilgisi ve anlambilim ile ilgili kitaplar ve diğer koleksiyon malzemeleri de içermektedir

Yenişehir’de Atatürk Bulvarı üzerinde yer alan anıt, 1927 yılında İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica tarafından yapılmıştır. Atatürk’ün ayakta ve kılıcına dayanmış hâlde üniformalı, tunçtan yapılmış heykelinin kaidesinde kabartma hâlinde zafer çelenkleri yer almaktadır.

Hamamönü adını, Anadolu Beylerbeyi Karaca Bey’in yaptırdığı Karaca Bey Hamamı’ndan almıştır. Günümüzde Hamamönü olarak bilinen semtte Osmanlı dönemine ait çok sayıda cami, mescid, dergâh, türbe, medrese, çeşme, hazire ve konaklar bulunmaktadır. Eski Ankara evleri ve konakları günümüzde çay ve kahve salonu, lokanta, pastane, turistik ve hediyelik eşya dükkânı, kültür evi, müze ve sanat merkezi olarak hizmet vermektedir. Hamaönü’ndeki saat kulesi, Kamil Paşa Konağı, Beynamlızade Konağı ve Kabakçı Konağı görülmeye değer Ankara evleri örneklerindendir.

Nallıhan ilçesi, Çayırhan beldesi, Gülşehir mevkiinde 2009 yılında Anadolu Medeniyetleri Müzesi tarafından başlatılan Roma Dönemi nekropol kazıları devam etmektedir. Açılan mezarlarda bulunan ve üzerinde Bithynia’nın kayıp kenti Juliopolis adının yazılı olduğu çok sayıda bronz sikke bulunmuştur. Burada bulunan eserler Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.

Beşikkaya Mahallesi’nde bulunan Altınköy, 500 dönüm arazi üzerine kurulu yaşayan bir açık hava müzesidir. Anadolu köy hayatının canlandırıldığı Altınköy’de cami, çamaşırhane, fırın, okul, bakkal, köy evleri, yel değirmeni, su değirmeni, asma köprü ve köy kahvesi bulunmaktadır. Köy hayatının yaşandığı bu alanda hayvanlar, ahırlar, ağıllar, kümesler, sebze ve meyve bahçeleri, buğday tarlası ve öküz arabası, doğal köy ürünleri ve atölyeler vardır. Orman köylerinden özgün çantı evler, cami ve yayla evleri örnekleri Altınköy’e nakledilmiştir.

Türkiye’nin ilk mimarlık ve mobilya müzesi 25 Aralık 2008 tarihinde açılmıştır. Anadolu mimarisinin iç ve dış mekânlarında kullanılan simgeleşmiş 1000 adet form ve motif, 30 adet saray, köşk, konak, cami ve evden örnekler alınarak, zengin bir kültürel birikimle bütünsel bir Anadolu mimarisi yaratılmıştır. Binanın dış kaplamasında kullanılan kızılağaç ABD’den ithal edilmiştir.

Ulucanlar Caddesi’nde bulunan Cami, geniş bir avlu içinde yer alır. Su basmanı kısmına kadar moloztaş malzeme, onun üzerine ahşap hatıllı ve tuğla kerpiç duvarlıdır. 1705 tarihli olduğu tahmin edilmektedir. Eser ahşap boyamalı minberi ve mihrabı ile önem kazanan geç dönem Osmanlı eseri tipinde bir yapıdır.

Koyunpazarı semtinde bulunan Ahi Elvan Camii ilk kez 14. yüzyılın sonunda Ahi Elvan’ın babası Hacı Mecdüddin İsa b. Mehmed Bey tarafından meyilli arazide yaptırılmış, 1413 yılında da Ahi Elvan tarafından onarılmıştır. Dikdörtgen planlı, çatılı ve minareli olan Cami’nin ahşap tavanını üç sıra hâlinde dizilen on iki ahşap sütun taşır. Mermer sütun başlıkları Roma Dönemi’nden kalmadır. Cami’nin ceviz ağacından yapılan şaheser ahşap minberinde kitabe vardır ve bu minber Harputlu Marangoz Beyazid Oğlu Mehmed tarafından yapılmıştır.

İsmetpaşa Mahallesi Çamlıca Sokak’ta meyilli bir arazide yer alır. Doğu cephesinde bulunan 11 basamaklı bir merdivenle çıkılan Cami, taş temel üzerine kerpiçle yapılmış ve sıvanmış olup, kiremit çatılı sade görünümlü bir yapıdır. 1392 yılında Ahi Sinan oğlu Ahi Çelebi’nin oğlu Ahi Yakub tarafından inşa ettirilmiştir. 14. yüzyıl Ankara camilerinde olduğu gibi tipik mihrabı ile dikkat çeker.

Ankara Kalesi içinde yer alan 1197 tarihli yapı, Ankara’nın en eski camilerinden birisidir. Duvarları kesme ve moloz taştan örülmüş, üzeri sıvalı, kiremit çatı ile örtülmüştür. Kuzeybatı köşesinde tek şerefeli minaresi yükselir. Alaaddin Camii özellikle minberi, son cemaat yerinde bulunan antik sütun başlıkları, kapı üzerindeki onarım yazıtları ile önem kazanır.

Beşikkaya Mahallesi’nde bulunan Altınköy, 500 dönüm arazi üzerine kurulu yaşayan bir açık hava müzesidir. Anadolu köy hayatının canlandırıldığı Altınköy’de cami, çamaşırhane, fırın, okul, bakkal, köy evleri, yel değirmeni, su değirmeni, asma köprü ve köy kahvesi bulunmaktadır. Köy hayatının yaşandığı bu alanda hayvanlar, ahırlar, ağıllar, kümesler, sebze ve meyve bahçeleri, buğday tarlası ve öküz arabası, doğal köy ürünleri ve atölyeler vardır. Orman köylerinden özgün çantı evler, cami ve yayla evleri örnekleri Altınköy’e nakledilmiştir.

Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Atpazarı olarak adlandırılan semtte, Ankara Kalesi’nin dış duvarının güneydoğu kıyısında yeni işlev verilerek düzenlenmiş iki Osmanlı binasından oluşmaktadır. Mahmut Paşa Bedesteni’nin Fatih Dönemi baş vezirlerinden Mahmut Paşa tarafından 1464–1471 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Kurşunlu Han ise Fatih Dönemi baş vezirlerinden Mehmet Paşa’nın İstanbul’un Üsküdar ilçesindeki imaretine vakıf olarak yaptırılmıştır. 1881 yılındaki yangından sonra terk edilen her iki yapı daha sonra Atatürk’ün isteği ile Anadolu’dan toplanan eserleri sergilemek amacıyla uzun yıllar süren yenileme çalışmaları sonucunda 1921 yılında müzeye dönüştürülmüştür. Bugün kendine özgü koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde Anadolu arkeolojisi, Paleolitik Çağ’dan başlayarak günümüze kadar Osmanlı Devri’nin bu tarihî mekânlarında kronolojik bir sırayla sergilenmektedir. Anadolu Medeniyetleri Müzesi 19 Nisan 1997 tarihinde İsviçre’nin Lozan kentinde 68 müze arasından birinci seçilerek ‘’Yılın Müzesi’’ unvanını elde etmiştir.

Atatürk’ün doğumunun 100. yılı nedeniyle 24 Kasım 1981 tarihinde Enstitü bünyesinde kurulmuştur. Müze kaybolmaya yüz tutmuş etnografik eserleri korumak, yaşatmak, yeni nesillere aktarmak, enstitüyü ziyaret eden yerli ve yabancı konuklara Türk kültürü ve el sanatlarını tanıtmak amacıyla kurulmuştur. Eserlerin büyük bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu son dönemine aittir. Müze üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde gümüş kullanım eşyaları ve takılar, ikinci bölümde el emeği göz nuru nakışlar ve üçüncü bölümde Atatürk’e ait fotoğraflar ve müze anı defterinin bulunduğu Şeref Köşesi yer alır.

Müze, temel olarak Ankara’yı “bürokrasi/ memur kenti” görünümünden kurtararak kültür turizmi merkezlerinden biri hâline getirmeye katkıda bulunmayı, tarihî ve kültürel değerleri ortaya çıkarmak için alan çalışmaları yapmayı ve bu çalışmalardan elde edilen verileri müzede uygulama modellerine dönüştürerek gelecek kuşaklara aktarımı sağlamayı hedeflemektedir. Müze’nin etkinlikleri Ankara’nın ilçe ve köylerinde yapılan araştırmalar sonucu elde edilen verilerin uygulamalı olarak sunulmasından oluşur. Karagöz-Hacivat, orta oyunu, meddah gösterileri, köy seyirlik oyunları, çocuk oyunları müzenin sergilediği geleneksel oyunlar arasındadır. Ihlamur baskı ve ebru sanatı gibi el sanatları da Müze’nin etkinlikleri arasında yer alırlar. Ayrıca, Ankara masalları, türküleri, hikâyeleri, ninnileri, manileri, geleneksel sohbet toplantıları, temsili kına gecesi, diş hediği, asker kınası gibi birçok kültürel değer müzede uygulamalı olarak yaşatılmaktadır.

Bina, I. Ulusal Mimarlık Dönemi (1908–1930) olarak adlandırılan ve Cumhuriyetin ilk yıllarını kapsayan dönem içinde, 1927 yılında inşa edilmiştir. 1928– 1941 yılları arasında Hukuk Mektebi olarak kullanılmış ve 7 Mayıs 2007 tarihinde Ankara Vakıf Eserleri Müzesi olarak açılmıştır. Halı, kilim, ahşap, maden, çini, deri ve el yazması eserlerin sergilendiği müzede, 13. ve 14. yüzyıldan kalma ahşap, 16. yüzyıldan kalma el yazmaları, çini ve halılar olmak üzere nadide eserler yer almaktadır. Ayrıca, kültürel faaliyetlerde kullanılmak üzere, hem geleneksel hem de modern süreli sergilerin düzenlendiği çok amaçlı sergi salonu da müze bünyesinde yer almaktadır.

İç Cebeci semtinde yer alan cami, 1566 yılında Kanuni Sultan Süleyman zamanında Ankara Beylerbeyliği yapmış olan Cenabı Ahmed Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Tek kubbeyle örtülü kare planıyla Klasik Osmanlı camilerindendir. Duvarları kesme taş, kubbesi kurşun kaplama olan caminin son cemaat yeri dört mermer sütunlu, üç büyük sivri kemerli ve üç kubbelidir. Üç sıra olarak açılan pencerelerin çevresi renkli kalem işleriyle süslenmiştir. Beyaz mermerden minberi ve mihrabı sade bir görünümdedir.

Ulucanlar Caddesi’nde Develi, Direkli ve Ceylan sokakları arasında yer alır. Çok sade görünümlü, taş kaideli kerpiç duvarlı ve sivri kiremit çatılı bir yapıdır. Kitabesi olmayan Cami’nin mihrap stiline bakıldığında ilk yapılışı 15. yüzyıl, yenilenmesi de 18. yüzyılda gerçekleşmiştir. Ahşap minarelidir.

Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi; koleksiyoner Yüksel Erimtan’ın yıllar içinde biriktirdiği arkeolojik eserlerin sergisinden oluşmaktadır. 2015 yılında açılan Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi, zengin bir para ve arkeoloji koleksiyonu, gerçekleştirdiği sosyal etkinlikleri, süreli sergileri, klasik müzik konserleri ve her yaştan ziyaretçiye sunduğu müze eğitimleri ile Ankara kültür ve sanat hayatına kazandırılmış çok yönlü, çağdaş bir merkezdir.

Direksiyon Binası olarak bilinen ve inşaatı II. Abdülhamid Han’ın talimatıyla başlatılan yapı, Bağdat Demiryolu’nun yapımı sırasında 1892 yılında inşa edilmiştir. Atatürk’ün Ankara’ya geldiği 27 Aralık 1919 tarihinden 1922 yılına kadar Başkomutanlık karargâhı ve konutu olarak kullanılmış ve en önemli iç ve dış kararlara tanıklık etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları yakın tarihimize ışık tutan ve özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin ve TCDD’nin kuruluş yıllarında kullanılan paha biçilemez eserlerin sergilendiği bu binayı yeniden düzenleyerek 24 Aralık 1964 tarihinde müze olarak Ankara’nın kültür tarihine kazandırmıştır. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsi eşyaları ile millî mücadeleye tanıklık etmiş bulunan eşya ve mobilyaların konservasyon, bakım-onarım ve restorasyonuna yönelik olarak 16 Nisan 2012 tarihinde başlayan çalışmalar tamamlanarak, TCDD’nin 156. kuruluş yıldönümü olan 23 Eylül 2012 tarihinde tekrar ziyarete açılmıştır.

Akın Gökyay tarafından 2015 yılında kurulan ve çağdaş satranç takımlarının sergilendiği Gökyay Vakfı Satranç Müzesi Türkiye’nin ilk ve dünyanın en büyük satranç müzesidir. Müzede tasarım, çocuk, savaş-barış, ülkeler medeniyetler olarak 4 ayrı tema altında, 110 ülkeden 706 adet satranç takımı sergilenmektedir. Koleksiyonda Çanakkale Zaferi’nden 11 Eylül Saldırısı’na, Roma-Mısır savaşlarından Napolyon seferlerine, Hindistan’ın renkli kültüründen Uzak Doğu’nun mistik dünyasına tüm ülkelerin tarihî ve kültürel değerlerinden izlere rastlamak mümkündür.

Hacettepe Sümer Mahallesi, Sarıka- dın Sokak’ta bulunan Cami, kerpiç duvarlı, ahşap hatıllı, taş kaideli ve kiremit çatılı sade bir yapıdır. Kuzeydoğu tarafında ahşap bir minaresi vardır. Kadınlar mahfili ve tavanı son yüzyıllarda yenilenmiş olup günümüzde üzeri yağlı boyadır. Hacettepe Camii 14-15. yüzyıla tarihlenen mihrabıyla önem kazanmaktadır.

Ankara’nın manevi mimarlarından Hacı Bayram Veli’nin 14. yüzyıl ortalarında Solfasol köyünde bu evde doğduğu düşünülmektedir. Solfasol semtindeki bu ev taş temel üstüne kerpiç örgülü ve çorak damlı, iki odalı bir yapıdır. Restore edilip ziyarete açılmıştır.

Ulus’ta Augustus Tapınağı bitişiğinde yer alan Hacı Bayram Veli Cami, 1427–1428 yılları arasında Hacı Bayram Veli tarafından yaptırılmıştır. Uzunlamasına dikdörtgen planlı, taş kaideli, tuğla duvarlı, kiremit çatılı yapı, Selçuklu mimari stilinde inşa edilmiş, Mimar Sinan tarafından onarılmıştır. Türbesinin güneydoğu duvarında yükselen iki şerefeli minaresi kare planlı, taş kaideli ve silindirik tuğla gövdelidir. Alçı mihrabı yerden tavana kadar yükselir. İç duvarları, alt pencerelere kadar Kütahya çinileri ile süslenmiştir. Hacı Bayram Veli’nin türbesi, Cami’nin güney duvarına bitişik bir durumda yer alır.

Sakarya Mahallesi Tilkicioğlu Sokak’ta bulunan Hacı İvaz Camii boyuna dikdörtgen planlı alaturka kiremit örtülü kerpiç duvarlı bir yapıdır. Minaresi olma- yan mescidin kuzeybatı köşesine 1963 yılında ahşap bir minare eklenmiştir. Harimin ahşap tavanı, üzeri dor tipi mermer sütun başlıklı, ahşap tek bir sütun ve üzerindeki ahşap hatıl ile ikiye bölünmüştür. 1423 yılına tarihlenen bu Osmanlı Camii 2007 yılında restore edilmiştir.

Gündoğdu Mahallesi’nde bulunan Camii 1432 yılında yaptırılmıştır. Boyuna dikdörtgen planlı, çatılı, ahşap aksamı ile dikkat çeken bir yapıdır. Yapı, taş temel üstüne kerpiç örülüdür ve eğimli alaturka kiremit çatılıdır. Caminin minaresi, kuzeydeki son cemaat yerinin batısındadır. Minarenin sağında 1867 yılında Hacı Satılmış kızı Hafize Sultan tarafından yaptırılan bir çeşme vardır.

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi bünyesinde eski başbakanlık binasındaki Kasa Dairesinde (Hazine Odası) bulunan belgeler sergilenerek hazine ve kamu maliyesi tarihi konulu bir sergi alanı oluşturulmuştur. Bu sergi alanında 1920’lerin sonlarında yapılmış, Cumhuriyet’in hazi- nesinin korunduğu ilk kasa dairesi sergi- lenmiştir. Ayrıca, bu sergide hâlihazırda kasada saklanan Geç Osmanlı ve Erken Cumhuriyet dönemlerine ait istikrazlar, sigorta poliçeleri ve benzeri belgelerden derlenmiş olan ve Türk iktisat tarihine ışık tutacak önemli bir seçki de yer almıştır.

Ulus’ta sebze hali civarında bulunan 15. yüzyıl yapısı olan mescid, 1545 yılında Ali oğlu Abdullah tarafından yeniden yapılmıştır. Mescid, kare planlı ve kubbeli kagir küçük bir yapıdır. Giriş kapısı üzerinde Arapça onarım kitabesi vardır. Alçı mihrabı özgündür. Evliya Çelebi’nin Hacı Bayram Veli’nin hocası olduğunu naklettiği Er Sultan’ın mezarı güney tarafa kaldırılmış, sonradan kapalı hâle getirilmiştir.

Bentderesi semtinde ve Tabakhane Camii’nin yanında bulunan İsfahani Mescidi, Şeyh El Hac Abdulkadir İsfahani b. Şeyh Yusuf tarafından 1428’de yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı, çatılı küçük bir kagir yapıdır. Ön cephede kesme taş ve tuğla, diğer cephelerde iri moloz taş kullanılmıştır. Mescidin harimi sade ve ahşap tavanlıdır.

Sümer Mahallesi, Mehmet Akif Ersoy Sokak’ta yer alır. 15. yüzyılda Karacabey tarafından yaptırılan cami, türbe, çeşme ve çifte hamamla birlikte bir külliye oluşturmaktadır. Eyvan plan tipinin Ankara’daki tek örneği olan caminin duvarları taş ve tuğla ile örülmüş, üzeri beş kubbeyle örtülmüştür. Minaresi sırlı tuğla olup çini işçiliği ile önemli bir örnektir

Ulus’ta bulunan türbe, vakıf belgelerine göre 1577-1578 yıllarında genç yaşta vefat eden Aynişah Hatun adına yaptırılmıştır. Türbenin yapımında Ankara taşı ve tuğla kullanılmıştır. Giriş kapısı doğu cephede yer alan türbenin kapısının üstünde, dilimli sivri kemerin içinde mermere yazılmış Osmanlıca kitabe vardır. Türbe’nin kubbesi kurşun kaplı olup hariminde bir sanduka bulunmaktadır.

Samanpazarı semti Anafartalar Caddesi üzerinde Daracık köşesinde yer alır. Taş duvarlı, arada üçer tuğla sıralı, kubbesi kurşun kaplı Klasik Osmanlı camilerindendir. Kitabesi olmayan caminin planı kare mekân üzerine kurulmuş olup merkezî kubbelidir. Son cemaat yeri bulunmakla birlikte ahşap minber yan aynalıklarla dikdörtgen panolarla bölünmüştür. 16. yüzyıla tarihlenmiştir.

Denizciler Caddesi’nde bulunan Cami, zamanın Ankara Müftüsü Mustafa Efendi adına oğulları tarafından 1713 yılında inşa edilmiştir. Boyuna dikdörtgen planlı Cami’nin son cemaat yerinde tuğla örgü görülmektedir. Harimin ahşap tavanı çıtalarla karelere bölünmüştür. Ortada sekizgen ve süslemeli bir rozet vardır. Ahşap mahfil ve tavan pervazlarında, ahşap min- ber aynalıklarında kalem işi süslemeler yer almaktadır.

İttihat ve Terakki Fırkasının kulüp binası olarak düşünülen I. TBMM Binası’nın projesi, Enver Paşa’nın emriyle Evkaf Mimarı Salim Bey tarafından çizilmiş ve proje yapım işi Kolordu’da görevli Askerî Mimar Hasip Bey’e verilmiştir. I. Ulusal Mimarlık dönemi yapılarından olan bina 23 Nisan 1920 - 15 Ekim 1924 tarihleri arasında TBMM binası olarak kullanılmış, binanın 1957 yılında müzeye dönüştürülmesine karar verilmiştir. Bina 23 Nisan 1961 tarihinde “Türkiye Büyük Millet Meclisi Müzesi” 23 Nisan 1981 tarihinde de “Kurtuluş Savaşı Müzesi” adıyla ziyarete açılmıştır. 2009 yılında, TBMM ile Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında yapılan protokol çerçevesinde TBMM’ye devredilmiştir. Müze koleksiyonu içinde, Atatürk’e ve bazı milletvekillerine ait şahsi eşyalar, etnografik malzemeler, istiklal madalyaları, savaş araç ve gereçleri, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun karalamaları, telefon ve mors yazıcı gibi iletişim araçları ile yağlı boya tablolar bulunmaktadır.

Melike Hatun Camii 27 Ekim 2017’de açılmıştır. Ulus’ta 3 bin 600 metrekare alanı kapsayan, kadınlar mahfiliyle yaklaşık 7 bin kişinin aynı anda ibadet edebileceği Cami’nin altında, kongre salonu, fuaye alanı ve otopark yer almaktadır. Kubbeli Caminin dört minaresi bulunmaktadır. İşçiliği Konya’da yapılan, ahşap ve çivisiz kündekari kapıların takıldığı Cami’de, bir ana giriş, iki hünkar mahfeli, iki yan, 12 minare ve bir imam odası kapısı ile 38 pencere kepengi yer almaktadır. Son cemaat yerinde 17 kubbeye sahip Cami’nin, giriş kapılarının üzerinde altın varak, sedef, bağ ve fildişi işleme kitabeler yer almaktadır.

Ankara Müftüsü Mimarzade Mehmed Şakir Efendi tarafından 18. yüzyılda yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı, minaresiz ve çatılı bir yapıdır. Boyuna dikdörtgen planlı olup son cemaat yeri dört ahşap direkle taşınan geniş bir açıklıktan ibarettir. Harimin tavanı ve mahfeli ahşaptır. Alçı mihrabı ve minberi özgündür. Cami avlusundaki hazirede şahideli kabirler mevcuttur.

Ulus’ta Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü binasının güney köşesinde bulunan Mithat Paşa Anıtı, 1966 yılında banka tarafından Prof. Hüseyin Anka Özkan’a yap- tırılmıştır. 1863 yılında Ziraat Bankası’nı kuran Sadrazam Mithat Paşa’nın koltukta oturur biçimdeki heykelinin solunda üç başak ve çark, sağında ise terazi figürleri yer almaktadır.

Kale Mahallesi’nde bulunan Cami, Mahmud Paşa Vakfı Katibi Resul Efendi tarafından 1674 yılında yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı ve çatılı Cami’nin yapımında kesme taş ve kerpiç kullanılmıştır. Doğu cephesinde iki şerefeli minare bulunmaktadır. Ahşap tavan ve mahfil, geometrik tavan rozetleri, ahşap minber ve vaaz kürsüsü ile pencere pervazları bitkisel motiflerle süslenmiştir.

Ulus semtinde yer alan Milli Emlak ve Eytam Bankası binası yenilenerek 2013 yılında PTT Pul Müzesi olarak hizmete açılmıştır. Dünyada önemli bir pul müzesi olan Müze’de, haberleşme tarihi, geçmişten günümüze postada kullanılan malzemeler, tarihimize ışık tutan eserlerin yanı sıra, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi pulları, ayrıca Atatürk, tarih, turizm, doğa, spor, taşıt, kültür varlıklarımız konulu pullar, çocuk pulları, dünya pulları, posta kartları, ilk gün ve özel gün zarflarına da yer verilmiştir.

Altındağ ilçesi Ulus'ta İkinci Meclis Binası'nın tam karşısında yer alan bina, 1924-1927 arasında inşa edildi. İlk tasarımı Mimar Vedat Tek tarafından yapılmıştı. Sıhhiye Vekaleti’n ait bir bina olarak yapımı başladıktan sonra mimarlık ücretinin ödenmemesi nedeniyle Vedat Bey’in işi bırakması üzerine Mimar Kemalettin Bey’in yeni tasarımına göre inşası tamamlandı. Mimar Kemalettin Bey, yapının inşası sürerken şantiyede hayatını kaybetti. Vakıflar İdaresi’ne devredilmiş olan otel, 17 Nisan 1928 günü 120 yatak kapasitesi ile hizmete girdi. Yapı, 1930’larda siyasetçiler, gazeteciler, sanatçıların buluşma mekanı olduğu gibi yurtdışından gelen resmi heyet ve konukları ağırlama işlevini de üstlenmişti. Atatürk devrimleri ile Türk toplum hayatına getirilen bazı yeniliklerin ilk defa Ankara Palas’ta başlatıldığı bilinir; özellikle kadınların erkeklerle eşit koşullarda sosyal hayata girmesine önayak olmak üzere düzenlenen sosyal etkinliklere ev sahipliği yapmıştır. Ankara Palas’ta cumhuriyetin ilk yıllarında düzenlenen etkinliklerin en ünlüsü “cumhuriyet baloları”dır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün malı olan bina, 1975’e kadar otel olarak işletildi. 1976-1982 arasında Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından ofis ve sergi alanı olarak kullanıldı. 1982 yılında Dışişleri Bakanlığı tarafından kapsamlı bir restorasyondan geçirildi ve 29 Ekim 1983 günü düzenlenen kabul resmiyle "Ankara Palas Devlet Konukevi" olarak hizmete açıldı. Ankara Palas’ta ağırlanmış önemli konuklar arasında İran Şehinşahı Rıza, Afgan Kralı Emanullah Han, Irak Kralı Emir Faysal ve ABD Başkanı Dwight Eisenhower bulunur.

Kitabesi olmayan mescidin mimarisine göre ilk yapılışının 14. yüzyıla ait olduğu tahmin edilmektedir. Hacıbayram Mahallesi’nde yer alan boyuna dikdörtgen planlı mescit, taş temel üzerine kerpiç duvarlı, ahşap kirişleme tavanlı, kiremit çatılı bir yapıdır. Yapının küçük olmasına karşın üst örtüyü oluşturan ahşap kirişlemeli tavanı, Ankara’daki geç Selçuklu, erken Osmanlı camilerinin özelliklerini taşımaktadır. Mescidin kuzeyindeki iki yanı kapalı, önü açık son cemaat yeri 2009 yılındaki onarımda eklenmiştir. Kalıplama tekniğinde yapılmış alçı mihrabı 17-18. yüzyıl karakterindedir . Küçük ve ahşap minaresi vardır. Türbesi mescidin kuzeyinde, türbeye ait kitabe Ankara Etnografya Müzesi’ndedir. Esaslı onarımı 2009 yılında yapılan mescidin kitabesinde 1306 tarihi verilmektedir. Orijinal türbe 1930’lu yıllarda yıkılmış, temelleri üzerine sonradan betonarme bir türbe ve eklentiler yapılmıştır.

2002 yılında açılan Müze, iletişim alanında uygulamalı eğitim, bilim ve teknoloji merkezi olarak hazırlanan ilk ve tek müzedir. İlk iletişim aracı olan Mors cihazı, manyetolu telefon, fişli santralden günümüzde kullanılan en son görüntülü telefona kadar tüm cihazlar çalışır durumdadır. Cihazların tanıtımı yapılarak ziyaretçi ve öğrencilere kullandırılmaktadır.

Tarihî nitelikteki yapıların yer aldığı bir bölge olan Ulus’ta, 19 Mayıs 2002 tarihinde hizmete açılmıştır. Müze yerleşkesi 287 metrekare kapalı alan ve 7.294 metrekare açık alandan oluşmaktadır. Yerleşke içinde, tarihî paraşüt kulesi, orijinal uçakların sergilendiği bahçe ve belgelerin teşhir edildiği müze binası yer alır.

Geleneksel silah, teçhizat ve etnografik eserleri tanıtmayı ve bu doğrultuda kültürel mirası yaşatmayı amaçlayan Türkpusat Müzesi 2019 yılında açılmıştır. Müzede başta okçuluk olmak üzere Türk savaş sanatının inceliklerine dair tarihî, felsefi ve teknik alanda bilgi edinmek mümkündür. Bunun yanı sıra askerî geleneğin arkasında yatan zanaat birikimi ayrıntılarıyla tanıtılmaktadır. Ziyaretçilerinin tarihi yaşamasını, tarihe dokunmasını ve hissetmesini amaçlayan Müzede Türk savaş ve spor tarihinin farklı dönemlerine ait orijinal koleksiyonlar sergilenmektedir. Müzede çeşit ve dönem açısından en geniş ok ucu koleksiyonu sergilenmektedir. Ayrıca geleneksel Türk okçuluğu atış ve atölye eğitimini kapsayan kültürel etkinliklerden faydalanılabilmektedir.

Celvetî Şeyhi Taceddinzade Mustafa Efendi tarafından 17. yüzyılda yaptırılan dergâh, Sultan Abdülmecid zamanında onarım görmüştür. Onarım belgelerinde yapının; mescid, dergâh, türbe ve derviş odalarından oluştuğu yazmaktadır. 1892’de Sultan II. Abdülhamid Dönemi’n- de cami, minare ve türbe yıkılarak yeni- den inşa edilmiştir. Yapı, Ankara yöresine mahsus andezit taşıyla inşa edilmiş olup dikdörtgen planlıdır. Şair Mehmed Âkif Ersoy 1921 yıllarında İstiklâl Marşı’nı binanın selamlık bölümünde kaleme almıştır. 1949 yılında Mehmed Âkif Ersoy Müzesi olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır. Müze’de Mehmet Akif Ersoy’a ait cep saati, gözlük, tesbihi, tüfek ve balmumu heykeller teşhir edilmektedir.

Yapının 14. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilmektedir. Beş kenarlı planı ile ilgi çeken Yörük Dede Kümbeti’nin beden duvarları moloz taştan ve taşlar arası tuğla parçaları ile kasetleme tekniği ile yapılmıştır. Beden duvarları üzerindeki kasnak sekizgen kenarlıdır ve kasnakta üç sıra hâlinde tuğla hatıllar kullanılmıştır. Binanın üzeri dıştan sekiz kenarlı piramit şeklindeki bir külahla örtülmüştür.

Ulus’ta Anafartalar Caddesi’nde bulunur. Taş kaideli, tuğla gövdeli, üzeri kire- mit çatılı bir yapıdır. Kasetleme işçiliği ile yapılmış ahşap tavanı, minberi, mihrabı ve cephe düzeni nedeni ile caminin yapılış tarihinin 17’inci yüzyıl ortaları veya sonu olduğu tahmin edilmektedir. Kuzeyde tek kapı ile girilen harem tek sahınlıdır. Cami içinde asılı bulunan bir levhadan 1879– 1880 yılları arasında tamir edildiği öğrenilmiştir. Bu levhada “Şeyhülislam Ankaralı Mehmet Emin Efendi’nin mamuresini 1879–1880 yıllarında Ankara Valisi Hurşit Paşa tamir ettirdi“ denilmektedir.

1349-1392 M. yılları arasında inşa edilmiştir. Kimin yaptığı belli değildir. Boyuna dikdörtgen planlı yapının üzeri kiremit çatı ile örtülüdür. Beden duvarları, kuzey cephesi hariç olmak üzere kerpiç örgülüdür. Cami’nin kuzeyinde iki tarafı kapalı son cemaat yeri bulunmaktadır. Cami’nin üzeri ahşap tavanla örtülüdür. Köşeleri sütunceli olan mihrap nişinin üzeri mukarnas kavsaralıdır. Cami, 1953, 1959 ve 1975 yıllarında onarım görmüştür.

Bina, 1926-1929 yılları arasında İtalyan Mimar Giulio Mongeri tarafından yapılan ve I. Ulusal Mimarlık Dönemi yapılarından biridir. Müze, Ziraat Bankası Genel Müdürlük binası Şeref Salonu’nda yer almaktadır. Bankanın 118. kuruluş yıl- dönümünün kutlandığı 20 Kasım 1981 tarihinde, Müze olarak açılmıştır. Türkiye’nin ilk ve tek banka müzesi olma özelliğini taşımaktadır. Türkiye bankacılık sisteminin ticari, ekonomik, siyasi, kültürel, sanatsal ve eğitsel değişimi ile günümüze kadar gelinen gelişimi gösterme özelliğine sahip olan Ziraat Bankası Müzesi, bu özellikleri içinde barındıran ve bankacılık sisteminde kullanılan pek çok antika nesneyi, tarihî bir atmosfer içinde sergilemektedir.

1988 yılında Millî Eğitim Bakanlığı tarafından açılan Eğitim Müzesi, Atatürk Lisesi yanında geniş bir bahçe içinde yer alan tek katlı müstakil bir binada hizmet vermektedir. Müzede eğitime yönelik araç ve gereçler bulunmaktadır. Her yıl planlı olarak müzeyi Ankara’daki ilk ve ortaöğretim öğrencileri ile üniversitelerin öğretmenlik bölümünde eğitim gören öğrenciler ziyaret etmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk üniversitesi olarak, ülkemizin sanatsal, kültürel ve bilimsel gelişimine katkıda bulunan, kökleri çok derinlere uzanan Ankara Üniversitesi’nin tarihsel serüveninin kilometre taşlarının sergilendiği “Ankara Üniversitesi Tarihi Müzesi” Beşevler Merkez Yerleşkesi’nde 13 Şubat 2018’de ziyarete açılmıştır. Rektörlük bünyesinde yer alan mekânın tadilatlarından sonra, Fakültelerden ve çeşitli birimlerden gelen tarihî özellikleriyle ön plana çıkan objelerle de son hâlini almıştır .

1968 yılında başlayan ve okumayı yeni öğrenen çocukların gözdesi olan Cin Ali karakterinin maceraları yıllarca kitap olarak yayımlanmıştır. Cin Ali karakterinin yaratıcısı Rasim Kaygusuz’un ailesinin kurduğu vakfın bir unsuru olan Cin Ali Müzesi, söz konusu karakterin tarihsel süreç içindeki yolculuğunu sunmaktadır. Müze yerleşkesinde Cin Ali karakteri ürünlerinin satışa sunulduğu Filli Bahçe, ziyaretçilerin dinlenme alanı olarak hizmet vermektedir

Cumhurbaşkanlığı Çankaya Yerleşkesi içinde yer alan Atatürk Müze Köşkü, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1921–1932 yılları arasında konut ve çalışma mekânı olarak kullandığı evdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanlığı Konutu olma özelliği taşıyan bina, 1950 yılında ziyarete açılmış ve bu tarihten itibaren Atatürk Müze Köşkü olarak anılmaya başlanmıştır. Bina ve içinde bulunan tüm nesneler, 2002 2007 yılları arasında yürütülen geniş kapsamlı çalışmalar sonucunda yenilenmiştir. Rehber eşliğinde gezilen Atatürk Müze Köşkü’nde Mustafa Kemal Atatürk’ün köşkteki yaşamının yansıtılması yaklaşımı benimsenmiş, ziyaretçilere yaşamın devam ettiği bir ev içerisinde oldukları duygusunun hissetirilmesi hedeflenmiştir. Köşkün olduğu kampüste Atatürk’ün belli zamanlarda kullandığı bağ evi binası müze olarak hizmet vermekte, kız kardeşi Makbule Hanım için yaptırılan Camlı Köşk de ziyarete açık bulunmaktadır.

2014 yılında vefat eden Seramik Sanatçısı Hamiye Çolakoğlu anısına kurulmuştur. Çolakoğlu ayrıca Hacettepe Üniversitesi Seramik Bölümü’nün kurucusudur. Ülkemizde 1.280 C° ve üzeri yüksek pişirim seramik eserleri yapan ilk kadın sanatçımızdır. Sanatçının mimari ile bütünleşmiş ve bulunduğu yapıların değerini arttıran seramik duvar uygulamaları ve heykelleri çeşitli kurumlarda görülebilir.

Millî Savunma Bakanlığı Harita Genel Komutanlığının Merkez Kışlasında bulunan “Haritacılık Müzesi” 2. sınıf askerî bir müzedir. Müze ilk olarak 2 Mayıs 1971 tarihinde Harita Yüksek Okulu Komutanlığı bünyesinde kurulmuştur. 2003 yılında yeni baştan düzenlenen Müze’de, haritacılıkla ilgili eski alet ve malzemelerle, arşivlerden ve yurt içi ya da yurt dışından temin edilen haritalar sergilenmektedir.

Jandarma Teşkilatı’nın tarihini ve günümüzde ulaştığı seviyeyi her yönüyle tanıtmak ve bu askerî kültür mirasını gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla kurul- muştur. Müze 21 Kasım 2005 tarihinde açılmıştır. Müze’nin giriş katında Osmanlı Devleti Dönemi sergi salonu, birinci katın- da ise Cumhuriyet Dönemi sergi salonları yer almaktadır. Bu salonlarda Jandarma Teşkilatı’nın tarihî gelişimi; silahlar, kıyafetler, fotoğraflar, bilgi panolarıyla tarih sırasına göre anlatılmaktadır.

Milli Savunma Bakanlığı Arşiv Müzesi’nde Kırım Savaşı, Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı dönemlerine ait personele yönelik belge ve dokümanlar sergilenmektedir.

Mustafa Ayaz’ın farklı dönemlerine ait eserlerinin sergilendiği müze yaklaşık olarak 5.000 metrekarelik kullanım alanına sahiptir. Binada müze katları dışında sanat galerisi, atölyeler, kütüphane, hediyelik eşya bölümü ve müze kafe bulunmaktadır. Yaşayan bir ressama ait en büyük müze olarak bilinen mekânda kurslar düzenlenmektedir.

Müze’de, kampüs alanı içerisinde bulunan arkeolojik sit alanlarından ele geçen eserler sergilenmektedir. 825 adet envanter kayıtlı eserden oluşan küçük bir buluntu grubuna ev sahipliği yapmasına rağmen ODTÜ Arkeoloji Müzesi’nin eserleri, Ankara ve çevresinin çağlar boyu gelişimine tanıklık eden önemli dönemleri kapsamaktadır.

Müze koleksiyonunda Eski Tunç devrinden Bizans Devri’ne kadar uzanan bir süreçte toplanan arkeolojik eserler ile Türk ve İslam kültürünü yansıtan çok sayıda etnografik eser yer almaktadır. Müze koleksiyonunun en çarpıcı parçaları, Osmanlı hükümdarı Sultan II. Abdülhamid’e ait taht ve kişisel eşyalardır.

Türkiye’nin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye ait köşktür. İsmet İnönü 1924’te satın aldığı araziye bu binayı yaptırmıştır. İnönü, 1973 yılındaki vefatına kadar burada yaşamıştır. Ankara’nın iklimine uygun bitkilerin deneyleri Pembe Köşk bahçesinde yapılmıştır. Yüksek ve motiflerle süslü tavanları, geçmeli salonları, Atatürk’ün de sık sık bulunduğu yemek salonu, eşyalar, duvarlardaki tabloları, geniş ahşap merdivenleri ve anılarıyla Pembe Köşk, Cumhuriyet tarihinin en önemli yapılarından biridir. Bu müze ev, her yıl millî bayramlarda ziyarete açılmaktadır. Burada ayrıca İsmet İnönü ve ailesine ait eşyalar sergilenmektedir.

Yayıncılığın temel taşlarının anlatıldığı çeşitli eğitim ve tanıtım filmleri ile müze kapsamındaki araştırma kütüphanesi, müzenin sadece seyirlik olmadığını, öğrenmek için de pek çok alternatifi içerdiğini gösterir. Müze, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürlük yerleşkesi içinde yer almaktadır.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Ankara Dikmen’de bulunan ek hizmet binasında Türk Polis Teşkilatı’nın ilk müzesi olma özelliği taşıyan Polis Müzesi, 1.518 metrekarelik alanda bilişim teknolojileriyle donatılmış, yaşayan müze konsepti ve senaryolarına bağlı teşhir, tanzim, proje ve uygulamalarıyla üçüncü nesil müze niteliğindedir.

Müze koleksiyonunda, düşünce ve uygarlık tarihinin gelişimine paralel olarak hukukun geçirdiği tarihsel dönüşümü görsel olarak yansıtan sanatsal nesneler bulunmaktadır. Müze demirbaş kaydında çeşitli dönemlere ait hukukçu giysileri, hukuksal belgeler, hukukçuların kullandığı eşyalar, Osmanlıca hukuk kitapları, fotoğraflar, foto kartlar ve heykeller bulunmaktadır.

İlk Tunç Çağı, Hitit ve Frig dönemlerinde yerleşilen bölge aynı zamanda Roma, Bizans ve Osmanlı’da da iskân görmüştür. Köyde bu dönemlere ait kalıntılar ve bir cami bulunmaktadır. Köyün yakınlarında kayaya insan eliyle oyulmuş, fazla derinliği olmayan ve bu yüzden yarım bırakıldığı düşünülen 2 metre ağız yüksekliğine sahip, derinliği 2,5 metre olan bir in vardır. Bu kaya sığınağı, Koruma Kurulu Kararı ile 1996 yılında 1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescillenmiştir.

1944 yılında alınan bir kararla başlatılan cami yaptırma programında mimarlar Hüsrev Tayla ve Fatin Uluengin’in projeleri 1967 yılında uygulamaya konmuştur. 1981 yılında Türkiye Diyanet Vakfı’na devredilen proje, 28 Ağustos 1987 yılında dönemin başbakanı Turgut Özal tarafından Cami’nin açılışı yapılarak tamamlanmıştır. Kocatepe Camii, yüksek bir platform üzerinde fevkanî olarak inşa edilmiş olup alt kısmında bir konferans salonu, kütüphane, gasilhane, otopark, büyük bir ticaret merkezi ve idari bölümler yer almaktadır. Cami içinde fil ayakları ve mahfil cepheleri Konya traverteniyle kaplanmış, merdiven yan şebekeleri, balkonları ve mahfil korkulukları Afyon mermerinden yapılmıştır. Cami’nin hat yazılarında birçok sanatçı çalışmıştır. Ana salonda büyük bir avize bulunmaktadır.

Yakupabdal köyünde bulunan Cami, 13. yüzyılda yaşamış Derviş Sinan oğlu Yakub Abdal tarafından zaviye olarak inşa edilmiştir. Vefatından sonra yapılan türbe de kitabesine göre 1278 yılında tamir ettirilmiştir.

Maltepe semtinde bulunan Cami, 1954-1959 yılları arasında inşa edilmiş, mimarı Recai Akçay’dır. Klasik Osmanlı camilerine benzeyen kesme taştan yapılan Cami, tek kubbeli ve iki minarelidir. Kare planlı ibadet mekânı çok sayıda vitraylı pencere ile aydınlatılır. Kuzey cephede bulunan son cemaat yeri beş küçük kubbe ile örtülüdür. Harimde Kütahya çinileri kullanılmış ve pencere üstünde Fatiha Suresi altın varakla yazılmıştır. Kubbe kasnağında ve diğer kısımlarda klasik süsleme yapılmıştır.

Ankara’da yaşayan Hristiyan Protestanların 1990 yılında kurduğu topluluğun ayinleri 1998 yılında Çankaya ilçesinin Çiğdem Mahallesi’nde bir kilise çatısı altında devam etmiştir. Günümüzde Kilise Ankara’da bulunan yerli ve yabancı Hristiyanların ibadet ettiği bir mekân olarak hizmet vermeye devam etmektedir.

Oyuncak Müzesi geleneksel çocuk oyun ve oyuncaklarının çeşitli örneklerinin de sergilendiği bir müze olmasıyla Türkiye’de çocuk kültürünün araştırılmasına hizmet eden bilimsel bir kuruluştur. Yerli, yabancı, sanayi ürünü ve el yapımı iki bin dolayında oyuncak bulunan müzede koleksiyon beş ana bölümde toplanmaktadır.

Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi bünyesinde kurulan Müze, üç kısımdan oluşmaktadır; İlaç Müzesi, Cihaz Müzesi, Müze Eczane. İlaç Müzesi bölümünde Osmanlı Dönemi ile Cumhuriyet’in ilk 30 yılında kullanılan hazır ilaçlar ve hammaddeleri yer almaktadır. Cihaz Müzesi bölümünde artık kullanılmayan eczacılık cihazları; Müze Eczane kısmında ise 1900’lü yılların eczanesi canlandırılmıştır.

Müzede, Türkiye’de tarım eğitiminin itici gücü olan Yüksek Ziraat Enstitüsü’nden günümüze değin uzanan bir süreçte kullanılmış olan özgün ders araç ve gereci, işlik ders ve deneyim aleti, türlü böcek örneği, yine türlü tarım araç gereci zaman-dizinsel olarak sergilenmektedir.

Atatürk Orman Çiftliği’nin şarap ve depolama tesisi olan bina 2010 yılında müze olarak hizmete girmiştir. Atatürk Orman Çiftliği Müze ve Sergi Salonu’nda, Çiftlik’te kullanılan ilk dondurma yapım makinası, şişeleme makinaları, eski fıçılar, eski tarım aletleri, eski veteriner aletleri ve çeşitli ekipmanlar bulunmaktadır.

Devlet Mezarlığı Müzesi’nde defnedilen cumhurbaşkanlarına ve İstiklâl Savaşı komutanlarına ait eşya, resim ve belgeler sergilenmektedir. Ayrıca ziyaretçilere müze alt katında yer alan yansıtma cihazları ile Devlet Mezarlığı’nı tanıtıcı film, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı ile ilgili çeşitli filmler gösterilmektedir.

Türk Hava Kuvvetleri demirbaş kaydında bulunan her türlü uçak, silah, mühimmat, yer savunma sistemleri gibi zengin bir koleksiyon tasnif edilerek çağdaş müzecilik anlayışı ile açık alanda sergilenmektedir. Müzenin, sinevizyon salonunda havacılık temalı çeşitli gösterimler yapılmakta, birinci katta bulunan kafeteryası ziyaretçilere hizmet vermekte ve bahçesinde çocuklar için bir oyun alanı bulunmaktadır.

Makine Kimya Endüstrisi Kurumu Sanayi ve Teknoloji Müzesi, MKEK’in Türkiye sanayi tarihinin yazılmasında, birçok yeni kurumun ve Türkiye’nin üretim kültürünün oluşmasında yaptığı katkıları görünür kılmak amacıyla kurulmuştur. Bu şekilde, başta MKE olmak üzere, ülke sanayisine yön vermiş kurumlara ve kişilere ait eserler ile endüstri ve mühendislikle ilgili eşyaların ve belgelerin toplanması, bunlara ev sahipliği yapılması, araştırılması, korunması ve sergilenmesi sağlanmıştır.

Türk Tarih Müzesi ve Parkı’nda İskit/Saka Dönemi’nden başlayarak, Göktürk kağan ve hatunlarını, 16 Türk devleti kurucularını, Selçuklu sultanlarını, Osmanlı padişahlarını, Kurtuluş Savaşı komutanlarını, büyük Türk düşünürlerini, Türk Cumhuriyetleri’ni temsil eden fikir adamlarını ve Cumhuriyet Dönemi bilim insanı, şair, yazar ve sanatçılarını temsil eden heykellerin yanı sıra Ergenekon Destanı, Kürşat ve 40 Çerisi, İstanbul’un Fethi, Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale Savaşı kompozisyonları yer almaktadır. Ayrıca 4 farklı Atatürk heykeli müzede sergilenmektedir. Müzede ayrıca panoramik resimler, replikalar, tarih cetvelleri, büstler, tablolar sergilenmektedir. Bunlara ek olarak Müzede, aslına uygun olarak tasarlanmış bir Kırgız otağı, kütüphane, 650 kişilik konferans salonu, çok amaçlı sergi salonu ve restoran/ kafe bulunmaktadır.

Malıköy Tren İstasyonu, Sakarya Meydan Savaşı’nın geçtiği bölgede komuta merkezinden sonra en önemli üs pozisyonundaydı. Müze; açık alanda bulunan şehitlik anıtı, Atatürk’ün sivil giysili anıtı, 1897 tarihli Alman yapımı lokomotif ile 1909 tarihli Alman yapımı vagon, o zamanki uçakların aslına uygun olarak yapılan 2 maketi ile istasyon binasından oluşmaktadır. TCDD’ye bağlı Müze’ye giriş ücretsizdir.

Varlık Mahallesi’nde Ankara Çayı üzerinde yer alan Ankara’nın en eski köprüsüdür. 1222 yılında Selçuklu hükümdarı I. Alâeddin Keykubat döneminde Ankara Valisi Kızılbey tarafından Mimar Bedreddin’e yaptırılmıştır. Batı Anadolu’yu Ankara’ya bağlayan yol üzerinde kesme bazalt taşından inşa edilen köprü 7 sivri kemerden oluşmaktadır. Kemerlerin hepsi sivri formludur. Köprünün üstünde kenarlarda taş korkuluklar bulunmaktadır. Köprünün batı yüzünde ve orta gözün iki yanında birer kitabe vardır.

Yapı, mimari özelliklerine göre 16. veya 17. yüzyıla tarihlenmektedir. Dikdörtgen planlı caminin üzeri kiremit kaplı kırma çatı ile örtülüdür. Kuzey cephesine bitişik bir türbe bulunmaktadır. Yapının batı ve güney cepheleri düzgün kesme taş, doğu ve türbenin bitişik olduğu kuzey cepheleri moloz taşlarla örülmüştür. Duvarların tümü toprak sıvalı ve badanalıdır. Cami, 2006 yılında onarılmıştır.

Yenimahalle Memlik köyünde bulunan Abalı Baba Türbesi, zaman içerisinde özgün mimarisini kaybetmiştir. Bazı kaynaklarda Abalı Dede’nin Hacı Bayram Veli’nin çağdaşı olduğu zikredilmektedir. Türbe çevresinde anıt ağaçlar bulunmaktadır. Son devrin mutasavvıflarından Dr. Münir Derman 1910 yılında Trabzon’da doğmuş ve 2 Aralık 1989 tarihinde vefat etmiştir. Çok sayıda insan yetiştirmiş ve tasavvuf eserleri yazmıştır. Sevenleri tarafından “Melek Hoca” olarak anılmış ve Memlik köyüne defnedilmiştir.

Sincan ilçe merkezine 27 km, Ankara-Eskişehir karayoluna 9 km mesafede ve Çile Dağı yamacındaki eski Bacı köyü yerleşmesinde Fatma Bacı adına yaptırılmış türbe ve camii bulunmaktadır. Fatma Bacı, Seyyid Nureddin kızıdır ve 1310 yılında vefat etmiş bir veliyyedir. Bir dönem kaza merkezi olan Bacı köyü, günümüzde terkedilmiş ve yapıların çoğu harap olmuştur. Yerleşmede Osmanlı Dönemi çeşmeleri bulunmaktadır.

Yeşilöz Mahallesi, İrfan Baştuğ ve Hacı Bayram Veli caddeleri kavşağına yakın türbe, Kuzey Ankara Projesi çalışmaları sırasında yenilenmiş ve çevre düzenlemesi yapılmıştır. Osmanlı arşiv belgelerinde bu türbenin Hacı Bayram Veli’nin annesine ait olduğu ve Sultan II. Abdülhamid Han döneminde onarım gördüğü kayıtlıdır.

Kitabesi olmayan cami, mimari üslubuna göre 14. yüzyıl sonu ve 15. yüzyıl başlarına tarihlendirilmektedir. Cami’nin beden duvarları moloz taş örgülü, ahşap hatıllıdır. Cami’nin minaresi, kuzeybatı köşesinde yükselmektedir. Harim kısmı dört adet ahşap kolon ile üç sahına bölünmüştür. Cami’nin ahşap tavan kirişleri üzerinde kalem işi süslemeler bulunmaktadır.

Son asrın âlim ve mutasavvıflarından Seyyid Abdülhakim Arvasi, 1865 yılında Van ilinin Başkale kazasında doğmuş, 27 Kasım 1943 tarihinde vefat etmiş ve vasiyeti gereği Bağlum Kabristanı’na defnedilmiştir. Talebelerine gönderdiği risale büyüklüğünde mektupların yanında Arapça, Farsça ve Türkçe şiirleri vardır.

Yenikent semtinde bulunan Stanoz Ermeni Mezarlığı; eski Stanoz köyü ile bitişik konumdadır. Sincan-Temelli yolu üzerinde bulunan Mezarlık yakınında bir de Zağar Köprüsü vardır. Alanda çok sayıda mezar taşı ve bir kilise kalıntısı bulunmaktadır. Düzenli olarak kontrol edilen Mezarlık’ta son yıllarda Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü uzmanları tarafından yüzey incelemesi gerçekleştirilmiştir.

Yenimahalle Susuz köyünde bulunan Şeyh Ahmed Camii, Şeyh Ahmed tarafından 15. yüzyılda yaptırılmıştır. Zaman içinde yapılan onarımlarda özgün mimarisi kaybolmuştur. Ahşap tavanı, mahfeli ve alçı mihrabı özgündür. Tavan kirişlerinde ve pervazlarında kalem işi süslemeler bulunmaktadır.

Hocalı Anıt Park Müzesi Kızılcahamam Belediyesi ve Azerbaycan Cumhuriyeti Türkiye Büyükelçiliği iş birliği ile ilçeye kazandırılmıştır. Müze binasında 1992 yılında Azerbaycan’ın Hocalı kasabasında Ermeniler tarafından yapılan katliamın anlatıldığı pano, kitap, dergi gibi materyallerin bulunduğu sergi alanı ve kütüphane bulunmaktadır. Müze avlusunda ise anıt heykel ve kent mobilyaları vardır.

Kızılcahamam Belediyesine bağlı Jeopark Müzesi, jeo-çevreyi ve artık bugün yaşamayanların bugün yaşayanlarla etkileşimini; dijital sergilemeler, filmler, oyunlar, replikalar ve orijinal eserler ile ziyaretçilere anlatmaktadır. Müze’de, jeolojik zamanın III. evresinde, yani şiddetli volkanik faaliyetlerin yaşandığı dönemde şekillenen Anadolu topraklarının 23 milyon yıl öncesine dair izleri sergilenmektedir. Müze’de ayrıca çevrede yaşayan hayvanların modelleri de bulunmaktadır.

Çuf Çuf Oyun ve Oyuncak Müzesi Çamlıdere ilçe merkezinde Şeyh Ali Semerkandi Külliyesi karşısında yer almaktadır. Müze’nin atmosferi büyüklerin nostalji hissedeceği, küçüklerin eğlenceli saatler geçirebileceği bir mekân olarak tasarlanmıştır. Müze’de Çamlıdere evleri ve sokaklarında eski oyunları oynayan çocukların maketleri ve el yapımı ahşap oyuncakların yanında tel ve demirden yapılmış birçok oyuncak ve oyun türleri sergilenmektedir.

Çamlıdere kent merkezinde bulunan Doğa ve Hayvan Müzesi, Türkiye’de ilk ve tek olma özelliğini taşımaktadır. Müze, Çamlıdere coğrafyası üzerinde yaşayan yabani hayvanların doğal vefatlar sonucu veya hayvanat bahçelerindeki hayvanların yaşamlarının sona ermesi sonucunda toplanması ve tasnif edilmesiyle kurulmuştur

Çamlıdere kültürünü geçmişten günümüze taşıyan ve yaşam biçimini sergileyen Çamlıdere Kültür Evi, ilçe sakinlerinin yaşam tarzını, doğumdan ölüme kadar geçen süreçteki gelenek ve kültürünü anlatan bir müze olma özelliğini taşımaktadır. Kültür evi tarihî mimari yapısıyla, orijinal tavan süslemeleri ve yapı şekli orijinaline uygun bir şekilde restore edilerek hizmete açılmıştır. Kültür evi içerisindeki bir mekânda Tarım Müzesi bulunmaktadır. Müze’de, geçmişten günümüze bölgedeki tarım hayatını yansıtmak maksadıyla; tarih boyunca kullanılan kara sabanlar, kağnılar, el değirmenleri, körükler, düven tahtaları ve tırmık gibi tarım aletleri sergilenmektedir.

Güdül kent merkezinde Leblebiciler Sokak’ta bulunan Güdül Kent Müzesi, Güdül Kaymakamlığına ait bir proje neticesinde Ankara Kalkınma Ajansı desteği ile faaliyete geçmiştir. Müze’de Güdül tarihinin sosyal, ekonomik ve kültürel değerlerini yansıtan etnografik kültür varlıkları sergilenmektedir.

Kahramankazan ilçe merkezine 10 km uzaklıkta olan Karalar köyünün 1 km kuzeyinde Asar Deresi’nde bulunan, Galatlara ait Asarkaya, Mariegordus adı verilen Roma şehrinin kurulduğu yerdir. Yekpare ve üçgen şeklinde büyük bir kayaya yontulmuş sayısız merdivenler vardır. Kayanın ortasında 56 basamaklı bir tünel bulunmaktadır. Bu tünelin kaleye çıktığı tahmin edilmektedir. Asarkaya yakınlarında İkiztepe tümülüsleri yer almaktadır.

Bitik Höyüğü Ankara il merkezinin 42 km kuzeybatısında Kahramankazan Bitik köyünde yer almaktadır. Klasik Çağ Helen, Hitit, Frig ve Tunç Çağı iskânlarına ev sahipliği yapmaktadır. Kuzey yamacı kerpiçlik olarak kullanılan höyükten çıkarılan altar, vazolar ve kaplar Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir. 1942 ve 1994 yılında kazılar yapılmıştır. 18 m yüksekliğinde ve 250 m çapındadır.

Mahkemeağcin köyü içerisinde ve önünden geçen Kızılcahamam Güdül karayolu üzerinde bilinen 4 ayrı yerde Bizans dönemine ait kaya yerleşimi kalıntıları vardır. Bu mekanlar Kilise, işlik, ağıl ve günlük yaşama ait odalar olarak kullanılmıştır.

16. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Kervansaray, tonoz örtülü üç mekâna sahiptir. Osmanlı Dönemi ulaşım güzergâhında bulunan Saray Kervansarayı’nda kazı çalışması yapılmadığı için yapı hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Ayrıca Saray köyü yerleşmesinde geleneksel mimari konutları ve Antik Çağ’a ait yapı malzemelerini de görmek mümkündür

Mahkemeağcin köyü, Kızılcahamam ilçe merkezine 18 km uzaklıkta ve Çeltikçi yolu üzerinde eski bir yerleşim yeridir. Mağaralar; kilise, mesken, depo ve şarap atölyesi olarak kullanılmıştır. Yerleşimin ilk sakinlerinin ilk Hristiyanlar olduğu değerlendirilmektedir. Hristiyanlığın ilk dönemlerinde Roma’nın bu dine karşı faaliyet yürüttüğü ve mensuplarına karşı olduğu bilinmektedir. Roma askerlerinden kaçan Hristiyanlar ise bölgede bu şekilde yerleşimler kurmuştur. Kayaların yumuşak olması, yerleşimin oluşmasında kolaylık sağlamıştır. Yerleşkede bulunan kilisede nişler ve motifler görülmektedir. Kadınpınarı bölgesindeki üç mağaranın önünde 10 dönüm düz bir alan bulunmaktadır. Bu düzlük ve etrafındaki yapılaşma buranın dinî bir mekân olduğunu düşündürmektedir.

Kahramankazan ilçesindeki Fethiye Mahallesi’nde yer alan bu tescilli cami 1905 yılında inşa edilmiştir. Yığma taş duvar örülü Camii’nin üst örtü sistemi kırma çatılıdır. Boyuna dikdörtgen planlıdır. Yapının beden duvarları moloz taş, yapı köşeleri ise kesme taş örgülüdür. Harime girişin sağında ve solunda müezzin mahfilleri, girişin üstünde kadınlar mahfili bulunmaktadır. Strüktürel açıdan iyi durumdadır. İç mekânda çıtalar, göbekli ahşap tavan, kalem işi bitkisel motifler bulunmaktadır.

Peçenek köyünde bulunan Cami, mimari üslubuna göre 15. yüzyıl tek kubbeli camileri tarzındadır. Kare planlı, üzeri kubbe ile örtülü Cami’nin önünde üç bölümlü ve kubbeli son cemaat yeri bulunmaktadır. Minare, Cami’nin kuzeybatı köşesinde yer almaktadır. Harimin üzerini örten kubbeye yerleştirilmiş olan delikli çömlekler, içeride akustik yaparak sesi yükseltmektedir. Cami’nin onarımı 2012 yılında yapılmıştır.

Kızılcahamam’a 18 km, Kızılcahamam-Çerkeş karayoluna 2 km uzaklıkta ve Sey Deresi Vadisi’nde bulunan bir Roma hamamı harabesi üzerine yaptırılan Sey Kaplıcası’nda Eski Roma hamamına ait yapı izleri hâlâ alanda görülür. Şeyh Hasan, sahip olduğu mülkleri bu Kaplıca’nın bakımı için vakfeder ve gelenlere hizmet etmek için bir zaviye inşa eder. İskender Paşa Camii, Şeyh Hasan’ın yaptırdığı zaviyenin ve Sey Kaplıcası’nın bitişiğindedir. Roma Dönemi’ne ait kilise binasının yapı malzemelerinden İskender Bey tarafından yaptırılmıştır. Cem Sultan’a karşı Ankara Kalesi’ni savunan İskender Bey’e, Sey Kaplıcası vakıf mülk olarak ihsan edilmiştir.

Kahramankazan’a bağlı Saray köyünde bulunan Cami, Piri Paşa tarafından 17. yüzyılda yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı, çatılı ve minarelidir. Basık kemerli giriş kapısının kemer ve söveleri mermerdir. Özgün alçı mihrabından bazı kısımlar günümüze ulaşmıştır. Uzun zaman harap kalan Cami, 1964 yılında restore edilerek ibadete açılmıştır.

Çeştepe Mahallesi’nin 2 km kadar yakınında Yukarı Çeştepe denen eski bir yerleşim yerinde bulunmaktadır. Kıbel Baba, Klasik Osmanlı Dönemi’nde yolcuların konaklaması için bir zaviye açmıştır. Bugün harabe olan bu yapının hemen yanında Türbe bulunmaktadır. Türbenin bitişiğinde bir cami ve yakınında bir höyük bulunmaktadır. Türbe’de bir de mezar taşı bulunmaktadır.

Kızılcahamam’a bağlı Taşlıca köyünde Kırmızı Ebe türbesi bulunmaktadır. Oğlu Oruç Gazi’nin türbesi de hemen yanındadır. Anlatılanlara göre Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat, Başköy Kalesi’ni fethe giderken bu köye uğramış ve Kırmızı Ebe askerlere ayran ikram etmiştir. “Anadolu” adının bu olay sırasında yaşanan bir diyalog sonucu ortaya çıktığı bilinmektedir. Askerlerin kaplarını ayran doldurduğu taş oluk da Türbe yakınlarındadır.

Çamlıdere’ye 33 km mesafede olan Gümele Köyü Mezarlığı’nda 14. yüzyılda yaşamış dervişlerden İncik Dede adına yapılan bir türbe bulunmaktadır. Asıl türbe yeri Bayındır Baraj Gölü sahasında iken Türbe buraya nakledilmiştir. Bölge doğa yürüyüşlerine uygundur. Asfalt yol bulunmaktadır.

Kızılcahamam’a bağlı Taşlıca köyünde Kırmızı Ebe Türbesi’nin hemen yanında bulunmaktadır. Türbe’de Oruç Gazi’den başka, ailesine ait olduğu sanılan üç mezar daha vardır. Yıllardır viran hâlde bulunan Türbe, 2001 yılında klasik Selçuklu tarzında restore edilmiştir.

Tekke köyünde Osmanlı Sultanı Orhan Gazi emirlerinden Duman oğlu Durhasan Bey’in türbesi ve camii bulunmaktadır. Türbe 1421 yılında kendisi tarafından yaptırılmıştır. Kare kübik oda üzerine sekizgen kasnak oluşturulmuş, en üste piramidal bir külahla örtülmüştür. Harimde üç sanduka bulunmaktadır. Yanındaki cami mimari özelliğini yitirmiştir.

Kızılcahamam’a 32 kilometre, Pazar kasabasına 8 kilometre mesafede olan Ortacı Mahallesi’nde Şeyh Ali Semerkandi evladının olduğu tahmin edilen Şeyh Abdurrahman Türbesi bulunmaktadır.

Çamlıdere ilçe merkezine Peçenek Karayolu’ndan 34 km uzaklıkta ve 1.640 m rakımda bulunan Elveren Yaylası’nda geleneksel yayla evleri bulunmaktadır. Bölge doğa yürüyüşlerine uygundur. Ulaşımı asfalt yolla sağlanan bölgede Kadı Yaylası ve Tatar Alan mevkii bulunmaktadır. Ayrıca bölgenin Ahmetler, Ören, Güney ve Kuzey yerleşmelerinde arkeolojik alanlar mevcuttur.

1928 yılında inşa edilen Rüstem Paşa Okulu, Beypazarı Belediyesi tarafından İl Özel İdaresinden alınarak Beypazarı Kent Tarihi Müzesi olarak düzenlenmiştir. İlk çağlardan günümüze kadar geçen sürede Beypazarı ile ilgili tüm tarihî dönemler, maketler, kalıntılar, her döneme özgü eserler ve tüm belgeler müzede görülebilir.

Etnografik bir müze olup Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine ait Beypazarı ve yöresinin kültürünü yansıtan eşya ve eserler Müze’de mevcuttur. Beypazarı ilçesinde geçmiş dönemlerde yedi gün süren düğün, âdet, gelenek ve görenekleri yöresel kıyafetlerle odalarda sergilenmektedir. Müze bahçesinde Roma ve Bizans dönemlerine ait arkeolojik eserler bulunmaktadır.

Çeşitli canlandırma teknikleri ve etkileşimli sergileme yöntemlerini kullanan Yaşayan Müze, kurgulama geleneğinin Türkiye’deki temsilcisi durumundadır. Kurulduğu günden bu yana “Geç Osmanlı Dönemi’nde İlan-ı Aşklar, Gelin Kınan Kutlu Olsun, Masal Masal İçinde, Milli Mücadelenin Kadın Kahramanları” gibi on beşten fazla sergi ve etkinlik düzenlenmektedir.

Türk Hamam Müzesi’nde evrensel ve toplumsal hafızada yer etmiş Türk hamam kültürü bir bütün olarak korunmaya ve gelecek nesillere aktarılmaya çalışılmaktadır. Türk Hamam Müzesi; hamamların mimari özelliklerini, yıkanırken kullanılan eşyaları sergilemenin yanı sıra törensel hayat içinde hamamların yerini anlatan “kına (gelin) hamamı” sergisi, “hamam anası”, “hamam babası” ve “külhanbeyi” canlandırmaları ile Türk hamam kültürünü yorumlamıştır.

Höyük, Ortabereket köyünün kuzeydoğusunda bulunan köy önü mevkiinde, 100 m çapında, 15 m yüksekliğindedir. Doğusundan merkeze doğru define arama amacıyla 1974 yılında açılan geniş yarma, höyüğü oldukça tahrip etmiştir. Kesitlerde yer alan mimari kalıntılar, seramik parçaları, slexten çekirdek ve bız nedeniyle Neolitik’ten Eski Tunç Çağı’na değin yoğun yerleşim gördüğü anlaşılmıştır.

Beypazarı Adaören köyünün kuzeyinde Kirmir Çayı kıyısındadır. Tepenin doğu yanında iyi korunmuş, yaklaşık yüksekliği 8 m olan sur kalıntıları görülmektedir. İyi işlenmiş dörtgen iri bloklarla, kuru duvar tekniğinde örülen sur üzerinde kuleler bulunmaktadır. Farklı yapım tekniklerinden dolayı aynı sur ve kulelerin çeşitli dönemlerde onarılarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Erken Roma Dönemi’nden Orta Çağ’a kadar kullanıldıkları anlaşılmaktadır.

Ankara Caddesi Beytepe Sokak’ta bulunan Cami, 1869 Beytepe yangınından sonra Çayırlıoğlu Zeki tarafından tekrar yaptırılmıştır. İçten dikdörtgen planlı yapının üstü bindirme tekniğinde yapılmış ahşap tavanla örtülüdür. Tavanda geometrik motiflerle süslü bir göbek bulunmaktadır.

Ayaş’ta Hacımemi Mahallesi’nde yer alan Aktaş Camii, mimari olarak 16-17. yüzyıl özelliği gösterir. Ahşap minareli ve kırma çatılı olan yapının gövdesi moloz taş ve ahşapla örülmüştür. Taşların araları beyaz bir harç tabakasıyla derzlendirilmiştir. Duvarlarda yer yer ahşap hatılların bulunduğu dikkati çekmektedir. Çatısı alaturka kiremit kaplıdır. Dikdörtgen planlı Cami’nin ibadet mekanı mihraba dik iki ahşap sütun sırası ile üç nefe ayrılmıştır. Kıble duvarındaki alçı mihrap Ankara yöresindeki camilerin çoğunda görüldüğü şekilde alçak kabartmalıdır. Doğu cephesinde üç, güney duvarında da iki pencere vardır. Kuzey duvarındaki kapının yan taraflarında pencereler bulunmaktadır. Kapıya dikdörtgen şeklinde bir niş yerleştirilmiştir. Bu nişin kitabe yerleştirilmek amacıyla olduğu değerlendirilmektedir.

Ayaş Belediye Meydanı’nda yer alan Ulu Camii, Ayaş’ın en eski ve en büyük camisidir. Kitabesi mevcut olmayan cami mimarisine göre 15. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Boyuna dikdörtgen planlı moloz taş ve ahşap hatıllı duvar örgüsüne sahip olan yapı, önceden toprak damlı iken sonradan kırma bir çatı ile alaturka kiremit ile örtülmüştür.

Yapının inşası 15. yüzyıl sonu, 16. yüzyıl başı olarak tarihlendirilmektedir. Doğu tarafındaki büyük sivri kemerli kapıdan harime girilmektedir. Kuzeydoğu köşede camiye bitişik olarak yapılmış kare plandaki türbesi yer almaktadır. Cami ve türbenin 2010 yılında onarımı yapılmıştır.

Beypazarı kent merkezindeki Rüstempaşa Mahallesi, Kuyumcular Sokak’ta bulunan İncili Camii, düzgün kesme taşlarla yapılmış, kare planlı bir yapıdır. Kuzeybatısında ahşap minare yükselir. Batı cephesinde altlı üstlü ikişer pencere, güneyde üç, doğuda dört pencere görülür. Kuzey cephedeki kapıdan üstü ahşap tavanla örtülü, kare planlı camiye girilir. Güneyinde alçıdan yapılmış mihrap ve ahşap minber yer alır. Yapının üstü kiremitli çatıyla örtülüdür. Cami, giriş kapısı üzerindeki onarım kitabesine göre, Sultan II. Abdülhamit Devri’nde bir yangın sonucunda tamamen yok olmuş ve Abbas Zade Hacı Mehmed adlı bir hayırsever tarafından, 1901 yılında yeniden inşa edilmiştir. Mihrap bordüründeki yazı kuşağında 1816 tarihi geçmektedir. Bu tarihin Cami’nin inşa tarihi olduğu değerlendirilmektedir.

Ayaş’ın Hacı Veli Mahallesi’nde yer alan Killik Camii, kitabesine göre 1560 yılında inşa edilmiştir. Enine dikdörtgen planlı caminin üzeri kiremit çatı ile örtülüdür. Moloz taş örgülü beden duvarları ahşap hatıllarla desteklenmiştir. Önceleri toprak damlı olduğu bilinen caminin bugünkü çatısı alaturka kiremitli kırma çatıdır. Caminin kuzeydoğu köşesindeki ahşap minaresi sonradan eklenmiştir.

Kuzeyden güneye doğru eğimli arazi üzerinde yer alan Cami, giriş kapısı üzerindeki kitabeye göre 1685 M. (1096 H.) yılında inşa edilmiştir. Bazı kaynaklarda bu kitabenin onarım kitabesi olduğu ve caminin Sadrazam Nasuh Paşa tarafından 1613 yılında tamamlanan Suluhan’la beraber inşa edildiğinden bahsedilmektedir. Kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Üç gözlü son cemaat yeri kubbelerle örtülüdür. Harimin üzeri sekizgen bir kasnak üzerine oturan yaklaşık 12 m. çapındaki kubbe ile örtülüdür. Kuzeybatı köşede tek şerefeli minare yükselmektedir. Mihrap alçı kalıplama tekniği ile yapılmış, Rumi süslemeli bordürler, gülbezek ve çarkıfelek motifli kabartmalarla bezenmiştir. Taç kısmı palmet dizisi şeklinde oluşturulmuştur. Restorasyonu 2008 yılında yapılmıştır.

Kitabesinde yapım tarihi 1547 M. (954 H.) olarak geçmektedir. Kitabesinde yazıldığı üzere El Hac Sinan Bin Hacı Osman tarafından yaptırılmıştır. Ahşap sütunlu ve ahşap kirişli tavan sistemine sahip olan caminin beden duvarları, güney cephesi hariç subasman kotuna kadar düzgün yüzeyli moloz taş olup üst bölümü kerpiçtir. Caminin kuzey cephesinde iki adet kapısı vardır.

Dikdörtgen plana sahip kiremitli kırma çatı ile kapatılmış yapının, oldukça kalın kesme taştan beden duvarları büyük ölçüde orijinalliğini korumaktadır. Kuzeybatı köşedeki minare kaidesinin yarısı yeniden yapılmış olup gövdesi tuğla, şerefesi taştandır. Cami’nin 2007 yılında onarımı gerçekleştirilmiştir.

Duvarlar ahşap hatıllı kerpiç olup geç dönemde tel kafesle desteklenen sıva ile kaplanmıştır. Cami alçı mihrabıyla dikkat çeker. Minber ve kadınlar mahfili ahşaptır. Tek mekândan oluşan Cami, enine dikdörtgen planlı ve ahşap tavanlıdır.

Beypazarı ilçe merkezine 20 km uzaklıktaki Hırkatepe köyünde bulunan Gündüz Alp Türbesi kitabesinde, Ertuğrul Gazi’nin babası ve Osman Gazi’nin dedesi Gündüz Alp adına yaptırıldığı ifade edilmektedir. Bölgede jeolojik görseller ve geleneksel mimaride evler bulunmaktadır. İnanışa göre Gündüz Alp bir baskın sırasında burada şehit olmuştur. Ertuğrul Gazi’nin babasının Süleyman Şah olduğu söylense de bulunan bir sikkede Osman bin Ertuğrul Bin Gündüz yazıldığı belirlenmiştir.

Ayvaşık Mahallesi’nde ve İnözü Vadisi girişinde yer alan Boğazkesen Türbesi, kare planlı ve kubbeli bir yapıdır. Yapımında kesme moloz taş ve tuğla kullanılmıştır. İnşa kitabesi bulunmayan türbe 13-14. yüzyıllara tarihlendirilmektedir. Türbede bulunan iki mezarın kimlere ait olduğu bilinmemekle birlikte mezarlardan birisinin Emir Şahmer Paşa isimli bir zata ait olduğu söylenmektedir

Beypazarı ilçe merkezine 5 km mesafede olup Kuyumcu Tekke köyünde bulunan Kara Davudi Veli Türbesi, kare gövde ve sekizgen kasnak üzerine sivri formlu bir kubbeyle boy gösterir. Türbenin gösterişsiz iç mekânında üç mezar bulunur. Bölgede yaygın olan görüş Kara Davud’un Hacı Bayram Veli’nin halifesi olduğu üzerinedir ancak Bayrami kaynaklarında Kara Davud adı zikredilmemektedir.

Beypazarı ilçe merkezine 16 km mesafedeki Kabaca köyünde Kaygusuz Abdal adına yaptırılmış bir makam-türbe bulunmaktadır. Kaygusuz Abdal, Anadolu erenlerinden Abdal Musa’nın müridi olup çok sayıda mensur ve manzum eseri mevcuttur.

Ayvaşık Mahallesi’nde türbesi bulunan İvaz Dede, kaynaklarda Şeyh İvaz Dede ve İvaz Baba olarak geçmekte, halk arasında da Ayvaşık Dede olarak bilinmektedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde, 1648 yılında geldiği Beypazarı’ndaki bu türbeden bahsetmektedir.

Emrem Sultan köyünde, Yunus Emre’nin mürşidi Tapduk Emre’nin türbesi bulunmaktadır. Türbe kare planlı, kubbeli ve kagir büyük bir yapıdır. Yapımında moloz taşla, tuğla ve devşirme taşlar kullanılmıştır. İçinde Tapduk Emre ve yakınlarına ait olduğu söylenen mezarlar bulunmaktadır. Türbe’nin batısında dikdörtgen planlı, içinde üç mezar olan ve çatılı bir türbe daha bulunmaktadır. Sakarya Irmağı, türbelerin 2 km güneyinden akmaktadır.

Anıtkabir Komutanlığı’na bağlı Alagöz Karargâh binası, Kütahya-Eskişehir Savaşları sonunda Türk Ordusu Sakarya hattına çekilirken Başkomutan Mustafa Kemal’in karargâhı olarak kullanılmıştır. Bu bina aynı zamanda Atatürk’ün Nutuk adlı eserinde “12 Ağustos 1920 günü Erkan-ı Harbiye Umumi Reisi Fevzi Çakmak Paşa hazretleriyle beraber Polatlı ilçesinde cephe karargâhına gittim” şeklindeki notu yazdığı yerdir. Bugünkü mevki ile Alagöz köyü, Ankara Polatlı yoluna 4 km’ lik tali bir yolla bağlıdır. Yol ayrımı Ankara’ya 36 km, Polatlı ilçesine 31 km uzaklıktadır. Mevki olarak Malıköy tren istasyonunun yaklaşık 9 km güneydoğusunda bulunmaktadır. Bugün, 45 hane ve 285 nüfuslu olan Alagöz köyü o tarihte birkaç binadan ibaret küçük bir çiftliktir. Bu köyün halkından, Türkoğlu Ali Ağa’ya ait çiftlik evi karargâh olarak kullanılmıştır. Atatürk, 23 Ağustos’tan 13 Eylül 1921 tarihine kadar 22 gün 22 gece aralıksız devam eden savaşın büyük bir bölümünü bu binadan idare etmiş, bütün planlarını burada hazırlamış, tarihî kararlarını burada vermiştir.

Atatürk ve Heyet-i Temsîliye üyelerinin Ankara’ya gelmeden bir gün önce, 26 Aralık 1919 gecesi, Bâlâ ilçesinin Beynam köyünde konakladığı Veli Çavuş’a ait evdir. Yapı tek katlıdır ve bir bahçe içinde yer almaktadır. Duvarlarında Kurtuluş Savaşı ve Atatürk resimlerinin bulunduğu koridorun sağındaki oda, okuma odası olarak düzenlenmiştir. Koridorun solunda ise Atatürk’ün kişisel eşyalarının sergilendiği salon bulunmaktadır. Aslına uygun olarak restore edilmiş 2004 yılında ziyarete açılmıştır.

Çalış kasabasında bulunan, Mustafa Kemal Atatürk’ün Sakarya Meydan Savaşı devam ederken kısa bir süre için kaldığı evdir. Bahçe içinde yer alan yapı tek katlı ve taş malzemeden inşa edilmiş olup toprak damlıdır. Girişte, duvarında Kurtuluş Savaşı sırasında Atatürk’ün Haymanalı tüccarla konuşurken çekilmiş fotoğrafının asılı olduğu küçük bir koridor vardır. Ev tek odalıdır ve bu oda yörenin o zamanki koşullarını temsil edecek şekilde düzenlenmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün 1933 yılında İlçeyi ziyaretinde misafir olarak konakladığı Bekirağalar Konağı 2013 yılında restore edilmiştir. 2015 yılında ilk sergi salonu olarak açılan müze 2016 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Çubuk Şehir Müzesi” olarak tescillenmiştir. Müze’de 1402 yılında Çubuk Ovası’nda meydana gelen Ankara Savaşı maketlerle sergilenmektedir. Ayrıca 1900’lü yıllardaki yaşam, ilçe köyleri ziyaret edilerek toplanan etnografik eşyalarla anlatılmaktadır.

Polatlı’nın Sakarya Mahallesi’nde bulunan müze, Kurtuluş Savaşı kapsamında gerçekleştirilen Sakarya Savaşı’nda kahramanlık gösteren kadınları anlatan konseptiyle ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.

2014 yılında kurulan Polatlı Belediyesi Tarihi Alanlar Tanıtım Merkezi (POTA) Polatlı’da kurulan ilk özel müzedir. Ankara, Eskişehir karayolu üzerindeki üç katlı binasında hizmet veren Müze’de bulunan bilgi pano ve haritaları Çanakkale Muharebelerinden Büyük Taarruza kadar olan safhaları kapsamaktadır. Panolar arasında bulunan camlı bölümlerde savaş alanında bulunan çeşitli malzemeler, bağışlayanların adıyla sergilenmektedir.

1963 yılında yaklaşık 250 nüfuslu bir köyde kurulan Gordion Müzesi, 1990’lı yıllarda eklenen depoları, laboratuvarı, görüntü ve bilgilendirme salonu, açık ve kapalı teşhiri, açıklama bilgileri ile Türkiye’nin önemli müzelerinden birisidir. Başta Gordion kazılarından olmak üzere, Polatlı ilçesi civarından derlenen eserlerden kronolojik bir sergileme sunan müze, 2000 yılında Avrupa’da Yılın Müzesi Yarışması’nda finale kalmıştır. Müze’de sergilenen eserler arasında Eski Tunç Çağı’ndan başlayarak Orta ve Geç Tunç çağlarına, Erken Frig Çağı’na ait çanak çömlekler, Erken Demir Çağı’na ait kabartmalı ortostatlar, yine Erken Frig Çağı’na ait demir aletler yer alır. Polatlı ilçesinin Yassıhöyük köyünde yer alan Gordion Ören Yeri ilk olarak M.Ö. 3000 yılı sonlarında iskân edilmiştir. Antik kentte sırayla Hititler, Frigler, Persler ve Romalılara ait olmak üzere çeşitli yerleşim tabakaları bulunmuştur. Antik Gordion kentindeki yığma mezarların en büyüğü Kral Midas’a ait olduğu düşünülen Midas Mezarı olup 300 metre çapı ve 55 metre yüksekliği ile Anadolu üzerindeki ikinci büyük yığma mezardır. Gordion antik kentindeki diğer mezarlardan en önemlisi M.Ö. 700 yıllarında yapıldığı sanılan bir mezardır.

Şereflikoçhisar ilçe merkezinde 1900 yılında Sultan II. Abdülhamid Han Dönemi’nde inşa ettirilen iki katlı taş bina, bir müddet okul olarak kullanılmış, daha sonra restore edilmiş ve kent müzesi şeklinde düzenlenerek ziyarete açılmıştır. Müzede ilçeye ait etnoğrafik eserler sergilenmektedir.

Topçu sınıfının sosyal, kültürel ve teknik gelişimini dönemlere göre yansıtmak, askerî kültür varlıkları üzerinde askerî tarihimizi aydınlatacak bilimsel araştırmaları yapmak, tarih ve kültürümüzü gelecek nesillere aktarmak amacı ile kurulan Topçu ve Füze Okulu Sınıf Müzesi 1973 yılı Nisan ayında hizmete girmiştir. Müze; müze bahçesi, müze bölümü ve Şeref Salonu olmak üzere üç ana bölümden meydana gelmektedir. Müze bahçesinde 16. yüzyıldan günümüze kadar çeşitli ordular tarafından kullanılmış top, obüs ve havanlar sergilenmektedir. Osmanlı, Türk, Memlük, Rus, Alman, Fransız, Avusturya, Belçika, İsveç ve Amerikan orduları tarafından kullanılan demir, demir dövme, tunç, çelik topların 70’ten fazla örneği bahçe bölümünde sergilenmektedir. Müze bölümünde topçu sınıfınca kullanılan eski yıllara ait kıyafetler, silahlar, ölçme ve tersim malzemeleri sergilenmektedir. Bu bölümde ayrıca 15 ve 19. yüzyıllara ait kesici ve delici çeşitli savaş ve savunma aletleri, kılıçlar, kamalar, zırhlar, başlıklar ve Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda kullanılan Osmanlı ve Yunan haritaları ile muharebe planları sergilenmektedir.

Polatlı ilçesi sınırları içerisinde, Ankara-Eskişehir Karayolu üzerindedir. Kurtuluş Savaşı sırasında 31 Ağustos 1921’de Kartal Tepe düşman eline geçince Duatepe’deki Türk birlikleri çevrilme tehdidi karşısında Basrikaletepe’ye çekilmişlerdir. Bu önemli arazi parçasını vermemek ve Polatlı istasyon (iskele) bölgesini korumak için defalarca muharebeler yaşanmıştır.

Kızılırmak üzerinde ve Kalecik-Kırıkkale Karayolu yakınında bulunan Develioğlu Köprüsü, Anadolu Selçuklu Dönemi’nde inşa edilmiş ve 19. yüzyılda onarım görmüştür. Yedi kemerli olan taş köprü yaya ve araç trafiğine açıktır.

Anıt Polatlı’daki Şehitlerkaşıtepe’de bulunmaktadır. Anıt gövdesi 915 rakımdan başlamakta 970 rakıma kadar yükselmektedir. Merdivenlerle yaklaşık 55 metre bir yüksekliğe tırmanmak gerekmektedir. Başlangıçta merdivenler oldukça dik, sütunların aralıkları küçüktür. Ancak ilerledikçe merdiven çıkışı kolaylaşmaktadır. Bu tırmanmada, savaşın ilk günlerindeki zorluklar dik merdivenlerle ifade edilmiş, merdivenlerin bir süre sonra kolaylaşması savaşın zafere gidişini temsil etmektedir. Ayrıca merdivenlerin zorlu basamakları Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’ndan yenilerek çıkması gerek silahlı güçlerin gerekse milletin hâlinin belirsizliğini anlatmaktadır. Merdivenlerin meylinin azalmasıyla birlikte sütunların büyümesi ve aralarının genişlemesi de Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu da yarattığı yeni kuvveti ve bu kuvvetin sonunda karanlık ufkun aydınlanmaya başlamasını ifade etmektedir.

Polatlı’ya bağlı Çanakçı köyünün 1,5 km güneyinde bulunan Yıldız Dağı’nın 2 km kuzeyindeki 100 metrelik bir tepe üzerindedir. Sakarya Irmağı Vadisi’ne ve kuzeyine geniş bir görüş açısı bulunmaktadır. Kuzeybatı yönünde görüş 30 km kadardır. 25 km kuzeydeki Gordion da görüş alanındadır. Mimari ve seramik kalıntılar tepenin en üst noktasındadır. Helenistik ve Roma dönemleri olmak üzere iki ayrı türde mimari kalıntılar vardır. Kale’nin sarp olan güney yamacında tepeden yaklaşık 15 m aşağıda, antik taş ocakları belirlenmiştir.

Ankara’nın 60 km güneybatısında Haymana yakınlarında yer alan bir kaya kabartmasıdır. Kabartmada üç tanrı figürü betimlenmektedir. Vadiye bakan kayanın yüzünde çok silik olarak görülebilen oturan bir tanrıça ve karşısında ayakta duran iki tanrı figürü kazınmıştır. Yüzeyin 2 metre aşağısında mezar odası kalıntıları vardır

Çankırı’ya giden yol üzerinde Ankara’dan 78 kilometre uzaklıktadır. Bizans Dönemi’ne tarihlenen Kale, bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Kale, güneybatısındaki dağlara bir sırtla bağlanarak Kızılırmak Nehri’ne doğru uzanan ovada tek başına yükselmektedir. 1075 yılında Selçuklu Türkleri’nin kuşattığı ve ele geçirdiği Kale, o tarihten beri Türklerin hâkimiyeti altındadır.

Anıt, Yunanlıların işgal ettiği Kartaltepe’nin Sakarya Meydan Muharebesi’nde 12 Eylül 1921 tarihinde kurtarılmasının anısına inşa edilmiş ve çevresi düzenlenmiş bir anıttır. Anıt heykel, Eskişehir-Ankara Karayolu üzerinde Polatlı ilçe merkezine 6 km uzaklıktaki Kartaltepe’de 32 m yüksekliktedir.

Akyurt ilçe merkezinde Kızık Caddesi üzerinde bulunmaktadır. Düz taş yığma taşıyıcı sistemle, Marsilya kiremidi ile kaplı eğimli kırma çatılı olan Akyurt Merkez Camii 1919 yılında inşa edilmiştir. Dikdörtgen planlı Camii’nin kuzey tarafında kadınlar mahfeli bulunmaktadır. Harime son cemaat yerinden geçilmektedir. Harime geçilen kapı; taş söveli, kilit taşı dışa doğru çıkıntı yapan basık kemerli, çift kanatlı ahşap bir kapıdır. Son cemaat mahalline dört sütun tarafından taşınan üç kemerli açıklıktan geçilir. Yapının beden duvarları düzgün kesme taş ile örülüdür. Tavanda ortadan dışa doğru genişleyen çıtalı sekiz kollu yıldız bezemesi mevcuttur. Mihrap nişi yarı daire kesitli ve etrafı alçı bezemelidir

Şereflikoçhisar ilçe merkezinde Sarıkaya Mahallesi’nde yer alan Cami, kare planlı ve tek kubbeli camilerdendir. Cami’nin beden duvarları yonu taştan örülmüştür. Kuzeydeki son cemaat yeri üç kubbelidir. Minaresi son cemaat yeri duvarının üst sınırından itibaren silindirik taş gövdeli olarak yükselmektedir. Giriş kapısı üzerindeki kitabede 1863 tarihinde onarım gördüğü anlaşılmaktadır. 13. yüzyıla tarihlenen Cami 2003 yılında da onarılmıştır.

Cami, 19. yüzyıl sonlarında inşa edilmiştir. Beden duvarları kesme taş örgülü caminin üzeri kiremit kaplı çatı ile örtülüdür. Ahşap tavanlıdır. Kuzeyinde açık son cemaat yeri bulunmaktadır. Caminin minaresi kuzeybatı köşesindedir. Harimin üzerini örten ahşap tavan, çeşitli renkte boyanmış geometrik ve bitkisel motiflerle bezenmiştir. Yapının en dikkat çekici özelliği güzel ahşap işçiliğidir. Cami, 2006 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarılmıştır.

Kalecik ilçe merkezinde bulunan Cami’nin kitabesi olmayıp Şehsuvarzade Seyyid Mehmed Paşa’nın annesi Şerife Hatun tarafından 15. yüzyılda yaptırılmıştır. Kareye yakın dikdörtgen planlı, çatılı ve minareli bir yapı olan Cami’nin gövde duvarlarında kesme taş ve tuğla kullanılmıştır. Alçı mihrabı özgündür.

Haymana ilçe merkezine 49 km uzaklıktaki Kutluhan ve Altınpınar köyleri yakınında düz ve arkeolojik bir alanda bulunan Cami, günümüzde yerleşim yeri dışında kalmıştır. Cami’nin yakınında Şeyh Hüsameddin Ankaravi’nin mezarının da bulunduğu bir türbe vardır. Aslen Ankaralı ve Bayrami-Melami şeyhlerinden olan Zat, Melami kaynaklarına göre Hacı Bayram Veli halifelerindendir. Cami ve türbe, içte ve dışta kesme taş arasında moloz taşın dolgu olarak kullanıldığı duvar örgüsü ile yığma tekniği ile inşa edilmiştir. 16. yüzyıl ortasında inşa edilen Hüsameddin Ankaravi Camii ve Türbesi, Anadolu’da Osmanlı’nın Klasik Devir dinî mimarisini temsil etmesi bakımından önemli bir yere sahiptir.

Kapı alınlığındaki kitabesine göre yapı, 1390 yılına tarihlenmektedir. Eğimli arazi üzerine inşa edilmiş olan yapı, mimari özellikleri bakımından kümbet tipindedir. Kare prizma şeklindeki gövdesi yığma moloz taştan yapılmış olup dışı yonu taşı ile kaplanmıştır. Gövdenin üst kısmında kesme blok taştan yapılmış sekizgen kasnak yer alır. Yapının en üst kısmını oluşturan kubbesi, tuğla ile örülmüş olup üzeri yonu taşı ile kaplanmıştır. Yapının dışa taşan mermer girişi dikkat çekicidir. Kümbetin 2010 yılında kapsamlı bir onarımı yapılmıştır

Caminin içindeki yazılardan 1905– 1907 yıllarında yapıldığı anlaşılmaktadır. Eğimli bir arazi üzerine inşa edilmiş olan cami kare planlı, kırma çatılı, ahşap tavanlı bir yapı olup beden duvarları düzgün kesme taş örgülüdür. Mihrap üstünde küçük dikdörtgen pencere dışında, pencerelerin hepsi kemerli olup üsttekiler küçük alttakiler büyüktür. Caminin onarımı 2006 yılında yapılmıştır.

Çubuk ilçesinin güneyinde ve Hacılar Deresi Vadisi’ndeki Sele köyünde Şah Kalender Veli adına yapılmış olan Kalender Veli Türbesi, sekizgen prizmal gövdeli ve üzeri kubbe ile örtülü kagir bir yapıdır. Kesme taş ve devşirme malzemeden yapılan türbeye giriş kuzey cepheden gerçekleşmektedir. Dıştan topuz çatı, sundurması kırma çatılı olan Türbe ve kuzeydeki ek yapılarda kaba yonu taşı kullanılmıştır.

Anadolu erenlerinden Enbiya Dede adına inşa edilen Enbiya Dede Türbesi Şereflikoçhisar ilçesine bağlı Tuzla Mahallesi’ndedir. Kişi yörede Hacı Enbiya Dede olarak da bilinmektedir. Zaman içinde harap olan Türbe, aslına uygun şekilde yeniden inşa edilmiş ve Türbe’nin çevre düzenlemesi yapılmıştır.

Polatlı ilçesinin 35 kilometre güneydoğusunda bulunan Ilıca köyünde Roma Dönemi’nde bulunduğu sanılan ılıca suyu, kışın ılık, yaz aylarında ise soğuk akmaktadır. Suyun aktığı havuzda kutsal olduğu söylenen balıklar yaşamaktadır. İnanışa göre ülke savaşa girdiğinde balıklar havuzdan kaybolmakta ve savaşa asker olarak katılmaktadır.

Osmanlı döneminde Ankara sancağı, Şorba ve Yabanabad kazalarının idari merkezidir. Kasaba merkezinde 15. yüzyılda inşa edilen Abdülbaki Camii, 1905 yılında yaptırılan Hacı Ali Efendi Camii ve Çeşmesi ile tarihî konaklar bulunmaktadır. Kurtboğazı Barajı’na karışan Pazar Çayı kasabadan geçmektedir. Pazar Çayı Vadisi’nde sulama amaçlı Pazar Göleti bulunmaktadır.

Türkiye’nin ilk ve en büyük tabiat tarihi müzesidir. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü bünyesinde 7 Şubat 1968 tarihinde, kurumun arazi çalışmalarında toplanan örneklerin sergilenmesi ve depolanması amacıyla kurulmuştur. Müze, yerleşke içinde yapılan yeni binasında hizmet vermeye devam etmektedir. Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli yerlerinden derlenmiş, doğa tarihini anlatan çok sayıda fosil, kayaç, mineral ve maden örnekleri Müze’de sergilenmektedir.


Alternate Text